Giriş
1990’lar, 1980’lerden arta kalan faşizmin halk ve sanatçı üzerindeki kara bulutlarının dağılmaya başladığı dönemdir. Anlatılmak istenen ama anlatılamayan çok fazla şey yaşanmıştır. Artık anlatılma zamanı gelmiştir. Darbenin tokadıyla uslanmış(!), susturulmuş yeni kuşak genç sanatçılar anlatmak istediklerini farklı yollarla anlatmaya girişirler. Bunlardan birisi de sinemadır. Bu ortam yeni bir yönetmen kuşağının doğmasına vesile olmuştur. Bu yönetmenlerle birlikte Türkiye Sineması kendine has dil arayışına girmiştir diyebiliriz. Filmlerde en çok işlenen temalar huzursuzluk, kapana kısılmışlık, çaresizlik olarak görülür. Bu dönemde genç yönetmenler daha önce yapılmamış olan yöntemleri filmlerinde kullanır; kimisi de kendi dilini üretme çabasına girişir. Nuri Bilge Ceylan da bunlardan bir tanesidir.
Nuri Bilge Ceylan, 1990 sonrası oluşmakta olan yeni kuşak Türk sinemacılarının arasında kendi anlatım dilini oluşturmayı başarmış ve sanatına yansıtmış yönetmenlerin başında gelmektedir. 1990’lar, Türkiye için yeni umutların yeşermeye başladığı, aynı zamanda umutsuzluğun ve karamsarlığın kol gezdiği yıllardır. 1980 sonrasının yenilmişliği ile hesaplaşma yıllarıdır 1990’lar. Bu bağlamda Nuri Bilge Ceylan’ın ilk filmlerinde –özellikle Uzak- bu hesaplaşmayı görebiliyoruz. Yenilmiş, kaybeden, kendisine ve geçmişine yabancılaşmış, umutsuz karakterleri filmlerinde anlatmıştır. Artık yeni bir dünya umudu olan insanlar hayallerine ulaşamamış; yorgun, mağlup ve yılgın insanlardır. Bu yeni dönem aydınların trajedilerini, Ceylan’ın ilk dönem filmlerinde tüm çıplaklığıyla görmek mümkündür. Tek derdi kaybeden aydın, küçük-burjuva sınıfı değildir Ceylan’ın. İnsanlar arasındaki iletişimsizlik, kopukluk, yabancılaşma filmlerinde sık yer verdiği konulardır. Bir fotoğrafçı olan Nuri Bilge Ceylan, bu özelliğini filmlerinde de ustalıkla yakalanmış kompozisyonlarıyla seyirciye gösterir. Özellikle taşra filmlerinde doğanın ve insanın muhteşem görselliğini izleyiciye.
Nuri Bilge Ceylan, temel anlatım öğelerini sadeleştirerek sinemasını biçimsel olarak mükemmelleştirmeye çalışan bir yönetmendir diyebiliriz. Anton Çehov’dan oldukça etkilenen Ceylan bunu filmlerinin hikâyeleşmesinde yansıtır; ancak kendi kadrajından… Yer yer otobiyografik öğeler de görüldüğü filmlerinde kronolojik sıraya tamamen bağlı kalmayarak; ses ve görüntü ayrılığını kendine has minimalist üslubuyla değiştirerek tamamen özgün bir sinema dili yaratmaya çalışır. Ayrıca ilk dönem filmlerinde tamamen doğal oyuncularla çalışarak ve imgeyi görüntünün önüne taşıyarak saf sinemanın temel estetik ilkelerine de bağlı kalmıştır. Uzun plan çekimler, geniş açı doğa manzaraları, ustaca işlenmiş kompozisyonlarıyla Nuri Bilge Ceylan, doğu estetiğini sinemada yeni dönem Tarkovsky, Bresson ve Ozu gibi yönetmenlerin kullandığı saf sinemanın temel ilkeleriyle birleştirip tamamen özgün bir sinema dili yaratır. Ceylan kendi saf sinema dilini, kendi kurduğu kompozisyon, çekimler ve anlatımla yaratmayı başarmıştır ya da en azından bu konuda büyük bir ilerleme kaydedip özgünlüğe doğru ilerlemiştir.
Biyografi[i]
26 Ocak 1959 İstanbul doğumlu olan Nuri Bilge Ceylan, ziraat mühendisi babasının tayini çıkması üzerine 2 yaşından 10 yaşına kadar ‘’Koza’’, ‘’ Kasaba’’ ve ‘’Mayıs Sıkıntısı’’ filmlerinden aşina olduğumuz Çanakkale’nin Yenice ilçesinde yaşar. İlkokulda son sınıfa başladığında ablasının eğitiminden dolayı tekrar İstanbul’a taşınır. Üniversite çağına geldiğinde İTÜ Kimya Mühendisliğini kazanır ancak dönemin politik atmosferinden dolayı bu üniversiteye devam etmez.
Asıl lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünden aldı. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimi sırasında üniversitenin fotoğrafçılık (BÜFOK), dağcılık ve mağaracılık kulüplerine katılarak doğa etkinlikleri ile ilgilendi.
Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Londra’ya gider. Burada garsonluk yapar. Londra’daki yaşamı boyunca bol bol film izler ve kitap okur. Bir gün Himalayalar ile ilgili okuduğu bir kitaptan etkilenir ve yönünü doğuya çevirir. Katmandu yolculuğu sırasında gördüklerinden etkilenir ve ülkesine dönmeye karar verir. Artık onu ilgilendiren yeni insanlarla tanışmaktan çok hâlihazırda tanıdığı insanları ve kendisini anlamaktır.
Türkiye’ye döner dönmez askere gider. Sinemacı olmaya da askerde karar verir. Türkiye mozaiğini gözlemlediği bu süreçte kafasındaki fikirler netleşir. Bu konuda otoritenin kendisine katkı sağladığını düşünür. Son olarak Roman Polanski’nin otobiyografik kitabını okumasıyla da kendisini yeni bir dünyaya, sinemaya adamaya karar verir. Lakin askerlik sonrası düşüncelerini hemen pratiğe geçiremez ve bir süre reklam fotoğrafçılığı yapar. Bir süre sonra Londra’da maddi sıkıntılardan dolayı alamadığı sinema eğitimini Mimar Sinan’ı kazanarak alır. Ancak artık 30’lu yaşlarını geçen bu adamın hayata atılmak için acelesi vardır ve 2 sene sonra okulu bırakır. 1995 yılında bir kısmını Rusya’dan valiziyle getirdiği, bir kısmını da TRT’nin verdiği tarihi geçmiş 35 mm filmlerle ilk filmini çekmeye başlar.
Nuri Bilge Ceylan’ın ilk çektiği film ‘’Koza’’ adlı kısa filmdir. Ceylan bu ilk filmiyle Cannes Film Festivali’ne ilgili alanda aday gösterildi. Ceylan 1997’de ilk uzun metrajlı filmi olan ve başta Berlin Film Festivali olarak pek çok dünya festivalinde gösterilen üç bölümlü, otobiyografik ve pastoral ‘’Kasaba’’ filmini, 1999 yılında da bir meta-film olan ve ilk iki filmdeki otobiyografik izleği sürdüren ve büyük başarı kazanan ‘’Mayıs Sıkıntısı’’ filmini çekti. Film, Berlin Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde gösterilmişti. 56. Cannes Film Festivali’nde yarışan ve favori filmler arasında gösterilen Nuri Bilge Ceylan’ın 2024 yapımlı dram filmi Uzak, Altın Palmiye’den sonra festivalin ikinci önemli ödülü olan ‘’Büyük Jüri Ödülü’’nü (Grand Prix) aldı. Filmde yalnız ve yabancılaşmış iki kuzeni oynayan filmin başrol oyuncuları Muzaffer Özdemir ve film tamamlandıktan hemen sonra bir trafik kazasında ölen Mehmet Emin Toprak da ‘’En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’’nü paylaşarak Türk sinema tarihinin en parlak başarılarından birine imza attılar.
Ceylan’ın dördüncü uzun metrajlı filmi olan İklimler, 2024 Cannes Film Festivali’nin yarışma bölümüne kabul edildi. Ceylan’ın o güne kadar çektiği en büyük bütçeli eser olan film, dijital görüntü teknolojisiyle kotarıldı ve görüntü yönetmenliğini Ceylan’ın kendisinin üstlenmediği ilk filmi olma özelliğini kazandı. Filmin bir diğer önemli özelliği ise, Nuri Bilge Ceylan’ın bu kez kamera önüne de geçerek, eşi Ebru Ceylan’la başrolleri paylaşmış olmasıdır.
2008 Cannes Film Festivali’nde küçük zaafların büyük yalanları doğurmasıyla parçalanan bir ailenin, gerçeklerin üzerini örterek bir arada kalma çabasını anlatan Üç Maymun filmiyle “En İyi Yönetmen Ödülü”nü aldı. Ödülü aldıktan sonra yaptığı teşekkür konuşmasında “Bu ödülü birisine adamak istiyorum: Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme…” dedi. 64. Cannes Film Festivalinde Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle Büyük jüri ödülüne layık görüldü. Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” isimli filmi 2024 yılında, 67. Cannes Film Festivali’nde büyük ödül olan Altın Palmiye’ye layık görüldü. Böylece Yılmaz Güney’in Yol (1982) filminin ardından ikinci kez bir Türk filmi bu ödülü kazanmış oldu.
Filmografi
Koza (1995)
Koza, Nuri Bilge Ceylan’ın ilk filmidir. Filmin süresi 17 dakikadır. Bu kısa filmde Ceylan, kurduğu kompozisyonlarla, dingin ve süregelen hayatı resmetmesiyle ve filmde tercih ettiği müzikle Andrei Tarkovsky etkisini hissettirir. Bu filmde Ceylan zıtlıkları sinematografik bir dille resmetmiştir. Belki de bu yüzden filmi siyah-beyaz çekmiştir. Filmde siyah ve beyazın, çocukluk ile yaşlılığın, yaşam ile ölümün zıtlığı yansıtılmıştır. Aynı zamanda bir kozanın kelebeğe dönüşmesi ve bir çocuğun büyüyüp yaşlanması ile filmde hayat yolculuğu metaforik bir anlatımla işlenmiştir.
Kasaba (1997)
Kasaba, Nuri Bilge Ceylan’ın ilk uzun metrajlı filmidir. Siyah-beyaz çekilen bu film 70’lerin tipik bir Anadolu kasabasını anlatır. Doğayla iç içe yaşayan bir aileyi çocukların gözünden anlatan bu filmde de tıpkı Koza’da olduğu gibi Tarkovsky etkisi görülür. Fotografik kareler ve ağır aksak ilerleyen temposuyla Kasaba, bir Tarkovsky filmini çağrıştırır. Filmde yoksulluk ve sınıf eşitsizliği de göze çarpar.
Mayıs Sıkıntısı (1999)
Mayıs Sıkıntısı, film çekmek için kasabaya, ailesinin yanına giden bir yönetmenin etrafında farklı mücadeleleri anlatır. Film çekmek isteyen bir yönetmen, orman arazisini devlete kaptırmak istemeyen bir yaşlı adam, İstanbul’a gidip dar hayatından kurtulmak isteyen genç bir adam, müzikli saat almak isteyen bir çocuk ve ailesi için didinen yaşlı bir kadının farklı mücadeleleri ve bu mücadelenin getirdiği sıkıntıların işlendiği bir filmdir.
Uzak (2002)
Uzak, köyden akrabası gelen bir fotoğrafçının, akrabasıyla birbirlerine olan uzaklığını anlatır. Filmde fotoğrafçı karakter üzerinden modern insan gerçeği deşifre edilir. Fotoğraf sanatçısı karakter kendisine ve çevresine yabancılaşmıştır. Film sadece bireyler arasındaki yabancılaşmayı değil; köklerinden kopan bir küçük burjuva aydınının geçmişine olan yabancılaşmasını da anlatır. Film, modernizmin bireyler üzerinde yarattığı etkiyi yansıtır.
İklimler (2006)
İklimler, bir adamın birlikte olduğu kadına yabancılaşmasını ve onda bulamadığı şeyleri başka kadınlarda arayan başına buyruk bir adamın hikâyesini anlatır. Kadını kendisinin özgürlüğüne tehdit olarak gören bir adamın, özgürlüğü için ondan ayrılmasını; egosu için onu bulup egosunu tatmin ettikten sonra tekrar güvenli, özgür hayatına dönmesini anlatır.
Üç Maymun (2008)
Bu filmde Nuri Bilge Ceylan ilk defa kendi ailesinden değil, profesyonel oyuncularla çalışmıştır. Ceylan, bu sefer oklarını kendisine ve çevresine yabancılaşmış Türkiye aydınına değil, direkt halkın kendisine saplamıştır. Görünürde tipik bir Yeşilçam melodramını andıran Üç Maymun, etkileyici kompozisyon ve sahnelerle bezelidir. Aynı zamanda insanların birbirlerine karşı olan tutumunun temelde çok değişiklik göstermediğini de anlatır.
Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)
Bir Zamanlar Anadolu’da, Nuri Bilge Ceylan’ın film-noir anlatım öğelerini kullanarak Anadolu’nun tutunamayan insanını anlattığı filmidir. Filmde bıkkınlığın, kapana kısılmışlığın fotografik sahnelerle somutlaştığını görürüz. Film bencillik, aydın-halk çatışması, umutsuzluk gibi temalara sahiptir. Film, ustaca kurulmuş kompozisyonlarının yanı sıra metaforlarla bezeli anlatımlarıyla Ceylan’ın özgün sinema dilinin en yetkin örneklerindendir.
Kış Uykusu (2014)
Kış Uykusu, Nuri Bilge Ceylan’ın hâlihazırda çektiği son filmidir. Filmde Ceylan yine iletişimsizlik, yabancılaşma, içe kapanıklık ve kapana kısılmışlık gibi durumları işlemiştir. Yalnızlık çeken ve sevgiye aç karakterlerin anlatıldığı öykü, Ceylan’ın birçok filminde olduğu gibi taşrada geçer. Yine etkileyici kompozisyonlar kullanılan filmde bu sefer diğer filmlerin aksine diyaloglara da geniş yer verilir. Bu iyi kotarılmış diyaloglar ile filmin tiyatral bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Filmde kapana kısılmış bir grup entelektüel ile birbirleriyle farklı sebeplerle çatışma halinde olan insanlar anlatılır. Bu bakımdan Bir Zamanlar Anadolu’da ile tematik benzerlikler taşır. (Aslında Ceylan’ın her filmi arasında ilişki olduğu söylenebilir.)
Sonuç
1980 darbesinin yıkıcı etkileri yavaş yavaş etkisini azaltmaya başladığında sinemacılar daha cesur anlatımlar denediler. Ancak hiçbiri Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığını tam anlamıyla yapabilmiş değil: ‘’Kendi sinema dilini yaratmak.’’ Bu yeni sinemacıların çoğu kendi kendini tekrara girişmişken Nuri Bilge Ceylan, kendisinin bile tekrardan çekemeyeceği özgünlükte bir sinema dili ve biçemi yakalamak konusunda büyük yol kat etmiştir. Bu bağlamda kendine has bir üslup yaratan Ceylan, kendisiyle birlikte Türk Sinemasını da geliştirmiştir. Sonuç olarak kendisinin saygınlığını artırdığı gibi Türk Sinemasının da uluslararası itibarını artırmıştır.
Ali Bozkurt
Yazarın diğer yazıları.
[i] Biyografi bölümünde Press Tempo ve Ekonomik Yaklaşım dergisinin özel sayılarından faydalandım.