“Siyah olan ben, beyaz olan ben’in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu.” – Stefan Zweig, Satranç)
Bu yüzyılın insanları ne çok şey üzerine düşünüyor. Tüm koşturmaca içerisinde bizleri silah zoruyla yaşatan bir gerçek var. Yaşam çok tatlı geliyor olabilir. Neresi tatlı bunun bilinmez. Alın bakalım güneş, güzel insanlar, hava ama bir gün hiçbirini bir daha göremeyeceksiniz. Üstelik bu sizin kararınız dışında bir an ve zamanda olacak. Yaşamdan bir çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarları olmayacak. Güzel saçlarınız ve öldürücü görünen teniniz, sadece bir avuç çamura dönüşecek. Tüm bilimlere karşı, karanlığın en büyük kralı olan ölüm sizleri, tahtında acımasız ve de zevkle bekliyor olacak. Sakin olmalı yine de, şimdilik ölümünüze kadar hayattasınız. Ölümden tek bir sebep için korkarsınız. Sevdikleriniz, hayat gibi sebeplerden değil, yine kendinize has yaşama içgüdüsüdür bu. Ben artık olmayacağım ve herkes hayatına devam edecek, dersiniz. Ben bir daha yağmuru görmeyeceğim, ama onlar görecek, yaşayacak, yiyecek ve sevişecekler… Ben sadece birkaç böceğin yediği bir vitamin değeri olacağım korkusudur bu. Ne garip bir histir ölmeyi düşünmek, buz gibi bir küvete, dondurucu kış aylarında uzanmak kadar ürkütücü geliyor.
Yazar, ölüme giden bir adamın yaşadığı korkuyu ve bencilliğini anlatıyor. Ölüme gideceği kesin olan biri, tek başına ölmek istemezse, başka çözümler aramaya başlar. Sevdiklerini de birlikte götürmek isteyebilir. Hem yalnız gitmeye cesaret edemeyeceği içindir bu, hem de arkasında kalan kişi onsuz yaşamaya devam edecektir. Bu, yazara çok fazla bir düşünce gibi gelmiştir. Kendisi olmayacaksa artık, dünya da sevdikleri de olmasa olabilir.
Genelde böyle olmaz, hangi ölümlü başka bir insan için yaşamından vazgeçebilir? Üstelik sevgi ve özlem adına bunu asla yapamaz. Deneyebilir, sözler verebilir, seninle öleceğim, diyebilir. Son an geldiğinde kendisini sokaklara atacaktır. Hayat düşündüğünüz kadar kolay vazgeçilebilir değildir. İnsanlık bencil ve kötürümdür. Sakat yaşasa bile kendi hayatından vazgeçmek istemeyecektir. Sonunda korkulan olur, ölüme gitmemek için dirense de karakter, ölecektir. Asıl soru sevdiği kadın onunla birlikte yaşamına son verme cesaretini kendinde bulacak mı? Kitabı okursanız, tüm bu hırs, aşk, kıskançlık, nefret ve sonunda ölüme doğru yapılan içsel bir yolculuğu keşfedeceksiniz. Ölümü ve insanların maskesiz yüzlerini görecek cesaretiniz yoksa bu kitabı bir süre erteleyin. Bir kere okuduktan sonra göreceksiniz ki hiç bir şey eskisi gibi olmuyor. Andrey Tarkovski bilgeliğine sahip bir yazar Arthur Schnitzler. Hayatın en gerçek dengelerinin bilgisine ulaşmış bir insan. En önemlisi de ölmek üzerine yazma cesareti gösterebilmiş.
Merve Balcıoğlu
merveb073@gmail.com
Yazarın diğer yazıları.