Film Müzikleri Üzerine Düşünceler (2) - Alfred Hitchcock & Bernard Herrmann

Hatırlayacağınız gibi Film Müzikleri Üzerine Düşünceler (1) adlı yazımda, asıl amacı görsel anlatımı desteklemek olan, film esnasında sıradan izleyiciler tarafından dinlenmeyen, umursanmayan film müziklerinin işlevinden, algısal bütünlük açısından öneminden ayrıntılı bir şekilde bahsetmiş; hatta kimi durumlarda müziğin filmin önüne geçebileceğini Steven Spielberg- John Williams ikilisini örnek vererek müzik yapımcısının başarısının, filmin yönetmeninin başarısını nasıl tetiklediğini sizlere anlatmaya çalışmıştım. Bu kısa anımsatmadan sonra size bahsetmek istediğim bir başka ikili Alfred Hitchcock ve Bernard Herrmann…

Bernard Herrmann

İnsanı paradoksal mizah anlayışıyla meraklandırıp gerilim dünyasının içine alan ve düşündürücü olduğu kadar şaşırtıcı bir sona sürükleyen, “thriller” sinemasının duayeni İngiliz yönetmen Sir Alfred Hitchcock… Ve onun pek çok filminin müziğine imza atmış olan, gerilim müziklerinin yanında caz partisyonları (Taxi Driver: Kendisinin son çalışması) gibi ilginç denemeleri olan, başta Hitchcock olmak üzere birçok yönetmenin (Brian De Palma, Martin Scorsese, Fred Zinnemann…) kompozitörlüğü yapan, Hollywood dünyasının en çok aranan müzik yapımcılarından Bernard Herrmann… İşte bu iki dâhi insan birleşince, izleyicide anlık etkiyle kalıcı iz bırakan mükemmel bir sinema şöleni karşınıza çıkıyor.

Açıkçası Hitchcock’un filmlerini bir “puzzle”a benzetebiliriz: Düşünün, elinizde birçok ipucu var; ama puzzle’ın parçaları eksik ve sözkonusu parçalar da hep birbirine benzemekte… Bu durum biraz sıkıcı olduğu kadar, merakınızı ve sabrınızı zorladığını da hissedebilirsiniz. İşte bu durumun senaryo versiyonu: Hitchcock’u “Hitchcock” yapan gerilim manevrasıdır. Bu onun vazgeçilmez özelliğidir… İşte bu noktada, birçok Hitchcock filminin vazgeçilmezi Herrmann’ın arpej girdaplarıyla stringlerinin daha da anlam kazandığı film müziklerini eklediğimizde, puzzle’ın ana temasını anlamak ve parçalarını birleştirmek daha da sürükleyici bir hâl almaya başlamaktadır. Bunun üzerine direkt olarak aklıma ilk gelen Hitchcock’un Vertigo (1958, Yükseklik Korkusu) ve Psycho (1960, Sapık) filmlerine kısaca bir bakalım:

Vertigo Psycho

Vertigo’daki arpej girdaplarında, gerilimi, aşkı, hüznü… sırasıyla izleyiciye o anı yaşatan Herrmann, Psycho’daki meşhur duş sahnesini çığlık atan stringleriyle hafızalara kazımayı başarmıştır… Yaklaşık kırk beş saniyelik bu meşhur duş sahnesi için Hitchcock, yetmiş ayrı plan kullansa da Herrmann’ın senaryo için bestelediği müziği dinledikten sonra şekillendiği söylenmektedir. Bu kırk beş saniyelik karenin bu derece etkileyici olması dâhice olsa gerek, değil mi? Psycho ile özdeşleşen bu thriller müziği halen kulaklarımızdadır ayrıca. İşte bu bahsettiklerim, bir önceki yazımda da belirttiğim, müziğin sahne ve repliklerle ilişkisini somutlaştırmaktadır. Sonuç olarak, bu noktadan da anlaşılacağı gibi seyirciye karakterdeki aşinalık ve farklılık duygusunu yaşatan farklı sahnelerdeki herhangi bir karakterin temasıyla olan uyumunu müzikle anlayarak yaşaması, seyircinin dikkatli olması açısından önemlidir.

Psycho - Janet Leigh

Bernard Herrmann’ın 1955 yılındaki The Trouble With Harry (Harry’nin Derdi) adlı filmle Hitchcock ortaklığı başlamış olup bu ortaklık 1964 yılındaki Marnie (Hırsız Kız) adlı filme kadar sürecektir. Belki en önemlisi diyebileceklerimiz Vertigo, North By Northwest (1959, Gizli Teşkilat) ve Psycho filmlerinin müzikleriyle Herrmann, daha çok ün kazanmıştır. Ayrıca belirtmek isterim ki, Herrmann, Hitchcock’un The Birds (1963, Kuşlar) adlı filminde özel kuş sesi efektleriyle, sinemada ses dizaynı ve kurgusu alanında da bir ilke imza atmıştır.

Muzip Hitchcock & Uykucu Herrmann

Başlıca Hitchcock-Herrmann filmleri:

The Trouble With Harry - 1955
The Man Who Knew Too Much - 1956
The Wrong Man - 1957
Vertigo - 1958
North By Northwest - 1959
Psycho - 1960
The Birds - 1963
Marnie - 1964

Yazan: Melike Karagül

Film Müzikleri Üzerine Düşünceler (1) - Steven Spielberg & John Williams

Film izleme sonrası yapılan klasik muhabbetleri düşünelim: Filmin oyuncularını ve performanslarını değerlendirme, yönetmen hakkında çeşitli fikirler yürütme ve de yönetmenin diğer filmlerine referanta bulunup izlenen filmle mukayesede bulunma… olmazsa olmazlardandır. Bununla birlikte; film dublajlıysa seslendirilmesi, çeviriyse alt yazıları, filmin geçtiği yer-zaman, oyuncuların kostümleri ve bunların “müzik”le uyumu… Bunların dışında, benim bazı durumlarda anlam veremediğim ve tartıştığım bir konu olan “filmin orijinal adı ile dilimize uyarlanan adı arasındaki uyuşmazlık”… Belki sizlere basit bir ayrıntı gibi gelebilir; ama bunun, bir filmin pazarlanması açısından önemli bir ayrıntı olduğunu düşünmekteyim. Anlatmak istediğim mesele, yapılan eleştirilerin göreceli olmasının yanı sıra ön plana çıkan seyirci algısındaki seçiciliktir…

Burada anlattıklarımın dışında (“algısal seçiciliğime” dayanarak) yer vermek istediğim konu: Beyazperdede geri planda tutulan, daha doğrusu “öteki”ler kısmının başını çeken, algısal bütünlük açısından önemli olduğunu düşündüğüm “Film Müzikleri”dir.

Bir film için özel olarak tasarlandığı, amacının filmdeki dramatik anlatımının güçlendirilmesi olduğu, görsel kurguyla eş zamanlı yazılan bir alandır film müzikleri… Bu tanıma göre film müzikleri salt görüntüsüz dinlendiğinde haz alabileceğimiz bir tür değildir. Buna paralel, salt film müziklerinin klasik müzikten bir farkı olmayacağını ileri sürebiliriz. Buradaki sonuç: “Film müziğine anlam kazandıran, beslendiği klasik müziğin görüntü ile birleşmesidir.” Peki, bu durumun aksini düşünelim ve kendi içimizde bir paradoks yaratalım. Şöyle ki: “Film müziğinden haz alan kişi aynı zamanda iyi bir klasik müzik dinleyicisidir.” diyebilir miyiz? Bunu diyebilmek için, film müziğinin temelini oluşturan klasik müziğin çok iyi anlaşılması gerekmektedir dinleyici tarafından. Buradan çıkan sonuç ise: “Salt film müziğini anlamak, iyi bir klasik müzik dinleyicisinin avantajıdır.” Her iki sonucu birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tanım ise: Asıl amacı görsel anlatımı desteklemek olan, film esnasında sıradan izleyiciler tarafından dinlenmeyen, hatta umursanmayan; ama ayrıca dinlendiğinde iyi bir müzik olduğu anlaşılan türdür film müzikleri.

Öncelikli olarak bahsetmek istediğim konu, film müziğinin “yaratma süreci”dir. İşin zor kısmı olan bu süreçte, filme ilişkin temalar yaratılır ve filmin bütününü oluşturan parçalar bir araya getirilir. Bizi ilgilendiren kısım ise, yaratılan filmin ana teması ile bu temayı oluşturan parçaların“müzik”le uyumudur. Bu noktada müzik yapımcısına çok büyük bir görev düşmektedir. Bir yapımcı filmlere müziği ile ruh katabilmelidir. Öyle bir uyum yakalamalıdır ki, müziği ile filmin ömrünü uzatsın… Yapmış olduğu müzik filmle ve filmdeki karakterlerle o kadar iyi bütünleşmelidir ki, her bir notanın izlenimi kalsın seyircide… Mesele, bir yapımcının kafasındakileri seyirci ile “empati” kurarak filme, müzikle yansıtmasıdır aslında. Böylece seyirciyi derinden etkileyecek olan hikâye, müzikle birleştiğinde daha can alıcı olacaktır. Bu noktada müzik yapımcısının başarısı, filmin yönetmeninin başarısını tetikleyecektir adeta. Bu duruma en iyi örnek, Steven Spielberg – John Williams ikilisidir. İkilinin aklıma gelen başlıca filmleri şunlardır: “Sugarland Express”, “Jaws”, “E.T”, “Indiana Jones Serisi”, “Schindler’s List”, “Saving Private Ryan”, “Artificial Intelligence”, “Catch Me If You Can”, “The Terminal”, “Münich” ve “War of the Worlds.”

Bu birbirinden başarılı filmler, bu ikilinin birbirleriyle olan uyumunu ve dostluğunu bizlere göstermektedir. Bununla birlikte Spielberg, Williams için şunu söyler: “Tema için doğaçlama olarak pek çok çeşitli varyasyonlar yaratılabiliyor ve uyumu, melodiyi, birçok temayı ve orkestrayı bütünleyen kişi odur.” Buradan şunu anlamaktayız ki, müzikler sahnenin önüne geçebilir. Yani filmlerin önüne geçen müziklerin de var olduğudur… İşte bunu bizlere kanıtlayan, Spielberg ve Williams ikilisidir.

Film müziğinin anlaşılmasında müzik yapımcısına olduğu kadar biz seyircilere de önemli görevler düşmektedir. Öncelikle şu konudan bahsetmek istiyorum: Bir film izlerken doğal olarak, diyaloglara odaklanır seyirci. Aslında diyaloglardan öte onlara anlam kazandıran birçok ayrıntı (efektler, kostümler, sahne tasarımı, müzik…) vardır filmde. İşte en başında da belirttiğim gibi bu durum tamamen seyircinin algısındaki seçicilikle ilgilidir. Zaten iyi bir seyirci, filmi oluşturan parçaları anlamsal bir bütünlük içinde, filmin kurgusu ile paralel olarak sindiren seyircidir. Bu da o seyirci için filmin sadece diyaloglardan ibaret olmadığını kanıtlar. Bu durumla ilgili olarak bahsetmek istediğim bir başka konu, “Müziğin sahne ve repliklerle nasıl bir ilişkisi olduğu” hakkındadır. Farklı sahnelerde yer alan oyuncuları düşünelim. Bu farklı sahnelerde yer alan oyuncuların karakteristik özelliklerine göre temalar vardır. Tüm bunlara dayanarak da her sahnenin kendine özgü müziği vardır. Ayrıca bu sahnedeki her karakterin notasını bulabilirsiniz onunla özdeşleşen. İşte bu noktada film müziklerinin asıl amaçlarından biri ortaya çıkmaktadır: Seyirciye, karakterdeki aşinalık ve farklılık duygusunu yaşatmak… Seyirciye düşen görev ise dikkatli olmaktır. Bu durum seyirciye kolaylık sağlar aslında. Öyle bir şey ki, seyircinin, farklı sahnelerde herhangi bir karakterin temasıyla nasıl bağlantı kurulduğunu “müzik” sayesinde anlaması hiç de zor değildir.

Yazan: Melike Karagül