ANOREKSİK BİR ASEKSÜEL
Helene Cixous, Prag’a gidiş amacının, Kafka’nın mezarını görmek olduğunu yazar “Şatoya Saldırılar” başlıklı yazısında. Mutlak olarak bakmak istediği bir anıt taştan ötesi; onun “eli, izi, ayakizi, doğal ve çıplak etli yüzü yani tanrının göz kapakları”dır. Cixous’nun çıplak etli yüzü, tanrının gözkapaklarıyla özdeşleştirmesi, tenselden tinsel olana ulaşma arzusu, Kafka’nın metinlerinin, hatta hayatının da nihai amacı değil midir?
Eller, kollar, bacaklar ve gövdeden oluşan bu mekanik yapı, Tanrı’nın biçimlendirdiği bu araç, fetişistik işkence araçları, sadistik hayvanımsı yaratıklar ve disiplinci iktidar tarafından parça-nesnelere ayrılır ya da karşılığını idealize edilenin dışında, ham halde, hayvan-oluşta, kimi kez de tiksinmede bulur Kafka’nın eserlerinde. Sözgelimi Karl Rossman’ın insani macerası, Oklahoma Sirki’nde kendi benzerlerini bulduğunda nihayetlenir. Kâh deney labirentindeki fare, kâh demir parmaklıklar ardında bir köpektir Kafka da kahramanları da. Yazma edimini tanrısal bir erime, ruhsal boşalma olarak tanımlayan ancak, içinde bulunduğu şartlar altında bu mutluluğa kavuşmak için her gün etinden bir parça koparması gerektiğini duyumsamanın ne korkunç bir acı olduğunu yazar Günlük’te.
Önce organsız bir beden, ardından bedensiz bir ruh olmayı murad etmiştir Kafka; bir domuz kasabı satırının bedenini mekanik bir düzenle doğrayıp, jilet inceliğinde uçuşan dilimlere ayırdığı hayalini yazıya geçirerek… 1920 Eylül’ünde Milena’ya yazdığı bir mektupta, bağlı haldeki el ve ayaklarından bedeni yırtılıp ayrılacak gibi iki uca çekilen bir erkek resmi çizmiştir. Dava’da deri giysili gardiyanlar tarafından kamçılanan K’nın, kalbine bir bıçak oyulurcasına sokulurken Ceza Kolonisi’ndeki mahkûmun suçu 12 saat boyunca iğnelerle kazınır derisine. Yasanın evrakı, ancak sınırlarını ihlal eden aşırılık ve sadistik hazzın akıldışı fazlalığı yoluyla yazılır. Yalnızca gerçekliğin durmamacasına kâbuslar ürettiğini düşünen Kafka dehşeti metninin merkezine yerleştirir. Totaliter tahayyül dünyalarında bozuşturulan “golem”, ideolojik aygıtın harfleriyle beslenir. Makinelerin ve kanunların dişlileri arasında ezilmiş, parçalanmış, organları kopmuş işçilerdir dairede gördüğü; evindeyse etleri dişleriyle ayıran, her şeyi öğüterek dışkıya çeviren Gargantua suretindeki babasıyla “bir sürek avında, av hayvanlarını avcıların önüne süren” çoban rolündeki annesidir kaçamadığı… İşyeri de evi de bedeni de cezanın mekânıdır.
Kabalistlerin, gökbilimcilerin, astrologların, hahamların kemikleri ve ruhlarıyla, fare istilasına uğramış çöplükler üzerinde yükselen Josefov’da, mistik Hasidizm ile Yahudiler’in esrarengiz gettoda yaşayan vampirler olarak mimlendiği, 19. yüzyıl sonu antisemitizmi–20. yüzyıl faşizmi eşiğinde yaşadı Franz Kafka. Gnostik bakışı açısını içselleştirerek arınmaya çalıştı maddede ve bedende cisimlenen kandan, parçalanmadan, hoyratlıktan… “Bir Yaşam” adlı öyküsü, bedenin reddedilişi ve etin kötücüllüğü, duyular ile duygular dünyası arasındaki ayrım; bir insanın zihnini dev bir böceğin bedenine yerleştirdiği Dönüşüm yine akıl-beden, ruh-madde dikotomisi üzerine temellenir. Beden yanlış yapılandırmıştır en başından. Bedenin organlaşması, özsuların değişik almaşıkları ve birleşmeleriyle kurulmakta, moment ise dışsal sıvılar aracılığıyla gerçekleşmektedir Kartezyen mantıkta. Oysa bu dışsal alışveriş korkutur Kafka’yı. Cinsellik, üreme amaçlı evlilik sözleşmesini kapsamadığı sürece “abject” ancak evlilik şehitlik mertebesiyle bir; anne bedeni, ulusun bedeniyle eştir Kafka’da. Ne Alman ne Yahudi, yersizyurtsuz Kafka’nın kendine bir yer arama çabasıdır sanki bu mistifikasyon (Gregor’un kürklü kadın resmine, ana rahmine yapışırcasına tutunuşu da aynı dizgede tartışılabilir). Ulusu yaşatmak için kurucu sıvının erkekten kadına ve kadından çocuğa geçirilmesi gerekir ki ulusun bedenleri, kan, er suyu, süt gibi kutsal sıvıları taşımak, güvenle aktarmak için var olan sığınaklardır. Nitekim cinsel dürtüsünün, kendisini amaçsızca sürüklenen, amaçsızca kirletilmiş bir dünyada, amaçsızca dolaşan Gezgin Yahudi gibi hissetmesinin nedeni, ama cinselliğin aynı zamanda Kovulma’dan önce cennette üflenen nefesten de bir parça olduğunu yazmıştır Kafka Milena’ya. Bir yandan da dünyaya karşı verilen savaş, cinselliğe karşı verilen savaştır. Erotizm-ölüm birlikteliği Bataille’ın andığına yakın durur Kafka’da. Orgazm sonrası, dayanılmaz bir yıkımdır erkek için; hayat veren dölünü boşalttıktan sonra müthiş bir suçluluk duygusuyla iliklerine dek sarsılıp, mahvolan erkek –kimi böceklerde görüldüğü gibi- sevişme bittiğinde dişi tarafından yutulmaya hazır hale gelmiştir. Bu birlik içinde eriyip yok olma korkusu şiddet temsiline dönüşür. Günlüğüne, “Cinsel ilişki, beraberliğin getirdiği mutluluğun cezasıdır” diye not düşerken, cinselliğe dair korkusu ve ete olan tiksintisi, Dönüşüm’de ensestik bir yıkımla sonuçlanır. Kafka/Minör Bir Edebiyat İçin’de Deleuze&Guattari’nin yorumladığı gibi, kız kardeşi, Gregor’u kabul etmiştir, şizo ensesti, güçlü bağlantıları olan ensesti, Oedipusçu ensestin karşıtı olan kız kardeşle ensesti, hayvan-oluş gibi insani olmayan bir cinselliğin göstergesi olan ensesti de Gregor’u istediği kadar istemiştir, kürklü kadın olmadığı takdirde.
Sacher-Masoch’un Kürklü Venüs’ü ile bağ kurduğum bu kadın portresi, kösnül bir simge değil, aksine özgecil bir kadının, ailesini koruma pahasına acıya katlanışının resmi ve/ya bedenin kudretlerinin keşfidir. Kafka bir mazoşist olabilir, ancak beklentisi bir sadistin karşılığı değil, hazza belli bir yatırım yapma zorunluluğudur: Bir şato, muhafızlar, işkence araçları, hizmetçiler, hayvanlar aracılığıyla aşkı erotik boyutundan ayrıştırıp, bedeni cinsiyetli varlığından koparmak ister. Dava’nın perdeli parmaklı hayvanımsı yaratığı Leni ile sado-mazoşist bir ilişkiye giren Josef K., Şato’da Frieda ile çamurun içinde fareler gibi sevişir. Amerika’nın on yedisindeki kahramanı Karl Rossmann’a evin hizmetçisi tiksinç biçimde tecavüz etmiştir; Şato’daki bürokratların en büyük eğlencesi, köylü kızlara tecavüz etmektir. (Bir tür ilkel kösnüden, hayvansı birleşmeden mürekkep iken roman ve öyküleri, Kafka’ya ait pornografik çizimlerin yarattığı şaşkınlık mıdır yoksa Kafkaesk olan? Hoş, kilitli bir çekmecede sakladığı söylenen çizimler, kendisine oral seks yapan kirpimsi bir canlıyı, kadınların göğüslerine sarılmış tuhaf yaratıkları şematize eden grotesk taslaklardır.)
Bedensellik ve cinsellik, tatminkâr olmayan bir rutine dönüşmüş yaşamın vahşi ve korkutucu istilası olarak çıkar karşımıza. Kendi bedeninin çelimsizliğine karşın erkeksi beden, sıkı, dik ve askerimsi, kadınsı beden ise kürklü, perdeli, hacimli niteliklerle şifrelenmiştir. Kürk giyen kadın, Amerika’daki atletik Klara, Grete gibi kimi kadınlar cinsel açıdan taşıdıkları aşırı anlamla tehditkâr ve tekinsiz kişiler olarak erkeksileştirilirken erkekler de dişileştirilir; Hitler’in homofobik paranoyasının bir parodisidir bu adeta. Nihayetinde “sert” erkekler de onlar gibi olduklarını kabul etmemek için güçsüz kurbanlara ihtiyacı olan efemine kişiler değil midir? Devcileyin böceği adlandıramayan devasa Baba Kafka gibi…
Gregor, yegâne yaşantı nesnesi olan kürklü kadın resmini kavkısıyla örter Grete’den korumak için. İktidarın bedene el koyma hâkimiyetine karşı Gregor’un bakışı, nesnesini sarıp ona kendi kabuğunu giydirme telaşındadır. İlksel varlık anlayışına geri dönme gereği duyarak bedenin dünyada algı ile varolmasını, şeylerin etiyle bedenin etinin iç içeliğini kavramıştır Kafka. Ancak “şeylere” girmek için, her türlü öznellikten, imgeden, düşünceden, temsilden sıyrılmalıdır; hiçbir şey ikamet etmemelidir bilincinde. Bu ise beyhude bir çabadır. Kendi etinin iştahını doyurma durumunda, istemeden bir kıyıma katılmış olacağını düşünür çünkü Kafka. Babasının “katıksız bedenselliğinin” altında ezilmekten kurtulmak adına çileci bir tavırla ruhsal yaşamını doyumun uzaklaştırılmasına dayandırır. Kendisine kalan tek alana, bedenine yöneltir tüm kontrolünü. Etleri kemiklerine dek yiyen despot babaya verilen bu cevap ruhsal ve bedensel anoreksi, kefaret için kendini kurban kılma edimidir.
Obur Green’den Açlık Sanatçısı ile onun taslaklarının birinde yer alan yamyama ve denetçi kasaplara, tüm yiyeceklere iştahını kaybeden Gregor’dan Amerika ve Dönüşüm’deki ezici güçteki babalara dek Kafka’nın romanlarındaki ilkel etcil arketipi, erkeklikliği başka bedenler üzerinde denetim kurmak üzerinden inşa eden babadan ve onun yasasından gelmektedir. Babaya ait her alanı reddeder Kafka, hayalgücü dahi homoerotik boyut içerir. Tamamı erkeklerden oluşan gruplarla edebiyat ve sporla ilgili toplantılara katılmaktan keyif alır, erkek dostluğunu eserlerine de taşır. Ancak Deleuz’ün dediği gibi edebiyat erkeğin öyküsüne ve açıklanışına indirgenemez; erkeğin ötesine geçme gücüne, kadın-oluş gücüne, her zaman sahiptir. Kadın-oluşsa Kafka’nın eylediğince oedipalleşmiş ve fallik cinsellikten kaçıştır. Kafka’yı popülizmin yakıştırıverdiği homoseksüel ya da “pornocu” yaftalarına gönül indirmeden, kadın-oluş ve hatta hayvanların ve kadınların tür kimliğinin taşıyıcısı haline getirildiğini mesele edinen antropornografi üzerinden okumak çok daha perspektif açıcı olacaktır; onu sıkıştığı çemberden kurtarmak istiyorsak şayet…
Hande Öğüt
handeogut@gmail.com
Yazarın diğer yazlarına göz atmak için bakınız.