Anasayfa / Sinema / Klasik Filmler / Aaahh Belinda (1986, Atıf Yılmaz)

Aaahh Belinda (1986, Atıf Yılmaz)

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır,

Bir masal prensesi olsan bile kadınlık zor.” (Turgut Uyar)

’ın en önemli sanatsal ve kültürel mirasıdır dokusunu kadın hikâyeleriyle ördüğü filmleri. Gündelik hayatın içerisinden çekip çıkarttığı, çoğumuzun kayıtsız kaldığı sıradan ama sert gerçekler; ahlaki ve insani yönden yargılama kisvesi altında orantısız bir müdahaleyle sündürülebilip havada kalabilecekken duyarlı olmaya, empatiye davet eder onun naif uhdesiyle birleşince.

aaahh-belinda-1986_sanatlog-com

Maskülist cemiyetin çıkarlarına göre biçimlendirdiği rolleri oynamaya mecbur bırakılan farklı evrenlerin kadınları Serap ve Naciye’nin (Müjde Ar) karmaşasının içinde, Woody Allen’ın bir önceki yıl çektiği Kahire’nin Mor Gülü’nden (1985, The Purple Rose of Cairo) esinlenilmiş sürrealliğiyle Aaahh Belinda (1986); Atıf Yılmaz’ın aynı yıl sinemaya uyarladığı Asiye Nasıl Kurtulur’u da, Nejat Saydam’ın 1973’teki ağır dramatik temasının dışında karikatürize edilmiş bir oyunu olarak bünyesinde barındırıp, kadın kimliğinin çözümlenme uzanışına katkı sağlatarak bu davetlerden eğlenceli bir demet sunar.

Tüketim çılgınlığının doğuşuyla, kişilere baştan çıkmaktan başka şans tanımayan 80’ler; günümüz tüketici profilini oluşturmaya başlar. Bunu yaparken de anlık zevkler ve basit mutluluklar vadeden reklam sektörü; maddi özerkliğini koruma çabasındaki başarılı ve idealist bir tiyatro oyuncusu olan Serap’ı da, milleti ‘ailelere huzur katar, mutluluk katar’ gibi yalandan popüler söylemlerle kandıracağı Belinda şampuanlarının reklam filmiyle bedensel bir imge yapacaktır.

aaahh-belinda-mujde-ar

Entelektüel çevrelerde takılıp, her konuda tatmin olma isteğini saklamayarak erkek arkadaşı Suat (Yılmaz Zafer) ile aynı evde yaşayan; aşk ve cinsellik tabularını yıkıp, bağımsızlık manifestosunu yazıp okuyan Serap için; reklam filmi senaryosundaki kendisini kocası ve çocuklarına adamış; gündüzleri evin geçimine katkı sağlayan banka memuresi, akşamları ise hizmet ‘eri’ bir ideal ev hanımı olan Naciye’yi canlandırmak rol icabı da olsa korkunçtur. Serap bir şekilde rolden çıkıp gerçekten Naciye’ye dönüştüğünde bu korkunçluk gündelik hayatın ontolojisi içinde duyumsanmaya zaman bile bulamayarak eriyecek ve kadına dayatılan kabullenişi kabullenmeye sürüklenmek ne demek göreceğiz.

Asiye Nasıl Kurtulur’daki karın doyurma pahasına fuhuşa sürüklenmiş biçare Asiye, portakal sulu kahvaltılarla, brendi yudumlayarak çalışıp, aerobik yaparak formda kalan seçkin bir zümreden Serap ve Serap’ın banyoda saçlarını yıkarken rolünün boyutuna atlayıp gerçekten o olduğu, mercimek ve makarnayı bol yapıp sanki ev ekonomisi dersi işleyen, erkeğinin sadık kulu olma heveslisi Naciye arasındaki ilinti yadsınamaz. Bunuel’in ‘uyanık görülen düşler belki de diğer düşler kadar değerli’ savını doğrulayan gerçeküstü akımın içinde hepsinin birbirlerinin hayatlarına duyduğu özlem ve istek bu üç aynı vücudun farklı ruhlardaki kadınlarını birbirlerinin bastırılmış düşleri haline getirir. Gelenekselliğin modernizmle uyumunun yanlış aşılanması ve tıpkı uyumsuz başlayıp tekrarlandıkça öğrenilen dans gibi arada lazım olan bilinirliği onlar için hep bir çıkmaz sokak olmuştur. Bu çıkmazların alternatifleri üçünü de, başkalarınca ve birbirlerine göre ‘kötü’, kendilerince ise ‘katlanılabilir’ yollara düşürür.

aaahh-belinda-atif-yilmaz-mujde-ar-macit-koper

Serap, Naciye’nin dünyasında sıkışıp kaldığında kimsenin tanımadığı birisi olup gidecek, başka yer de bulamadığından mecburen kocası Hulusi (Macit Koper) ve çocuklarının yanında, tutumlulukla çekip çevrilen, arada kayınpeder ve kayınvalide destekli aile evi içerisinde kadının sorumluluklarını, ev işlerini, çocuk bakımını ve anneliğin sonsuz vericiliğini keşfetmeye başlar. Bu keşiften alamadığı haz etrafındakilere göre Naciye’nin bunalımıdır. Öyle ya, esas kadın, sınırlı bir rutine kapılmış giden, şikâyeti ne bilsin, biraz sorgulamaya başlasa psikolojisi bozulmuş sayılacak bir kadındır!

Klinikte tedavi görüp Serap olduğuna kimseyi ikna edemeyen Serap bu noktadan sonra Naciye’dir. Doktorlara Naciye gibi davranarak iyileştiğini zannettirip çıksa bile aile hayatının ona göre bir tımarhaneden farksız oluşu karşısında da çaresizdir.

aaahh-belinda-macit-koper

Yetenekli ve hevesli bir ev hanımı olarak tiyatroda küçük bir rol kapması, kocasından gizli saklı idame ettireceği çalışma saatlerinin uyumsuzluğuyla baş edemeyişi, komşusu ve çalışma arkadaşı Feride’nin (Füsun Demirel) iki gece üst üste dışarı çıkmasıyla yediği dayağa sebebiyet verişi; Naciye’yi kocasıyla sorun yaşayıp artık neredeyse canını verse de yaranamayacağı yuvasına layık görülmeyen her kadın gibi baba evine gönderir.

Dominant bir emekli öğretmen olan kayınvalide Nedret () de kadının kadın üzerinde kurduğu geleneksel otoritenin simgesidir. Öğretilmiş kadınlık, kuşakların egolarıyla süslediği değişmez ve sonu gelmez bir mirastır. Ayrıca Nedret ve Naci isminden türeyen Naciye isimleri bile eril egemenliğin birer sembolü.

aaahh-belinda-atif-yilmaz

Karısını aldatıp ölüme sebebiyet veren, artık aile kavramından aforoz edilmiş baba (İsmet Ay) figürü de ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Çevremizde mutlaka vardır başka bir kadınla olmayı seçip giden babalar, bu eksikliği kocalarıyla tamamlamaya çalışan genç kızlar. Genç bir kız olduğunu daha tam anlayamadan genç bir ev kadını olarak tasarlamak bütün benliğini. Tüm bunlar yanı başımızda yaşanıyor yıllardır.

aaahh-belinda-atif-yilmaz-sanatlog-sinema

Annesinin mezarında yeniden doğan Naciye için mutluluk bu çarkın içinde dönüp durmak, yemek tarifleri vermek ve çocuklarını korkunç tekerlemelerle uyutup kocasıyla birlikte olmayı istemesiyken, bu teslimiyet beklenmeyen kurtuluşu ateşler. Naciye son bıraktığımız yerde emeklerinin getirisinden çok götürüsüyle kalakalacak da olsa halinden memnundur. Kısıtlı ve hayal kırıklığıyla sonlanmış deneyimler yaşasa da Serap olabilmek ütopyasını arada yad edecektir kuşkusuz. Serap ise Suat’ın şakasıyla gerçeğine geri döndüğünde kaldığı yerden devam edecek olmasına şükreder ama bir anne olmanın alışıldığı zamanki tatlı güzelliğinden eksik mi kalacaktır taptığı bağımsızlığı uğruna? Bu arada evlerin altından evlere hasret nice Asiye’ler gelip geçiyordur.

Hülya Ayazoğlu

hulyaayazoglu91@gmail.com

Yazarın diğer yazıları.

Hakkında Editör

Hakan Bilge - The Godfather Mitosu (Şule Yayınları, 2024) ve Aşktan da Üstün: Hitchcock Sinemasında Kişisel Bir Gezinti (Doruk Yayınları, 2024) adlı sinema kitaplarının yazarıdır.

Bu yazıya da bakabilirsiniz.

la-fille-sur-le-pont-leconte-sanatlog-sinema

La fille sur le pont (1999, Patrice Leconte)

“Sana bir hikâye anlatacağım: Uzun zaman önce sokağın çift tarafında, 22 numarada kalırdım. Sokağın karşısındaki ...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Protected with SiteGuarding.com Antivirus