Erdem Yalanı

Nisan 6, 2024 by admin  
Filed under Deneme, Edebiyat, Sanat

Süslü sözlerin, ağdalı bir dilin gerçekte hangi amaçla kullanıldığını hiç düşündünüz mü? Edebiyatın neden var olduğunu veya neden yüksek perdeden cümleler savurduğumuzu biliyor musunuz? Peki bizlere erdem diye yutturulan bütün o kavramların içinin boş olduğunu hiç düşünmediniz mi? Neden insanların laf cambazlığı yaptığını hiç merak etmediniz mi? Burada yazdıklarımı okuduğunuza göre artık merak ediyorsunuz.

Erdem sandığımız her olgunun aslında birer uyutma ve kullanma çabası olduğunu; bu olguları işlevli hale getirmek için başvurulan yolun ise edebiyat olduğunu umarım fark etmişsinizdir. Eğer fark etmediyseniz yeni bir dünyanın kapılarını açmak üzere sizi alttaki paragrafa davet ediyorum.

Edebiyat, büyük bir kandırmacadır; süslü sözlerle uyutma sanatından ibarettir. Temel mantık ise başarılı insanlara yetişemeyen diğer insanların, başarılı insanların yanında aciz, zavallı ve biçare görünmemeye çalışmasıdır. Hayatlarımızı yönlendiren her toplumsal kural mutlaka başarısız bir insan tarafından uydurulmuştur. Bu insanlar çalışmak, uğraşmak ve kazanmak yerine süslü sözlerle başarısızlıklarını maskelemiştirler.

Bu maskeleme tekniklerini kullanan ve böylece sorumluluklardan kaçan insanların hayatlarımıza soktukları kalıpların bazılarına şöyle bir bakmak konunun anlaşılması hususunda hepimize yardımcı olacaktır.

Birinci örneğimizde adalet ve intikam kavramlarını ele almayı düşünüyorum. Çünkü her ne kadar farklı olduklarını düşünsek de adalet ve intikam birebir aynı anlama gelir. Adalet, intikamın meşrulaştırılmış halidir. İnsanların içgüdülerinde her zaman intikam alma arzusu yatar. Karşısındaki insandan gördüğü bütün kötü muameleleri yine karşısındakine de yaşatmak ister. Bu insanın doğasında olan bir duygudur ve insan doğası bizleri her daim anarşiye götürür; kuralsızlığa, özgürlüğe ve bağımsızlığa olan arzularımız doğanın tadına baktıkça daha da güçlenir. İntikam duygusu da doğamızın bir parçası olduğu için bu duyguyu tattıkça insan doğasına daha da yaklaşırız ve böylece özgürlüğe ve bağımsız bir yaşama eğilim gösteririz.

Ancak sizin de bildiğiniz üzere toplumda erk sahibi olanlar, kitleleri yönetenler güçlerini kaybetmek istemezler. İşte bu noktada bu güç sahiplerinin başvurabileceği tek bir yol vardır o da insanı doğasından uzaklaştırmaktır. İnsan doğasından ne kadar uzaklaşırsa özgürlük arayışı, yönetime başkaldırma arzusu o derece azalır. Bunun sonucunda da yönetilmek için can atan bir temiz vatandaş elde edersiniz.

Fakat intikam arzusu dinmez. Çünkü insan, kendi doğasından kaçamaz. İktidarda olan kesim, doğanın insanlara sürekli olarak fısıldayacağını bilir. Bu yüzden de bir yandan filmlerle, kitaplarla, felsefeyle ve sanatla intikam mefhumunu kötülerken bir yandan da intikam arzusunu tatmin edebilecek bir başka sistemi yürürlüğe sokar: Adalet.

Adalet; intikamın iktidar elinde olan halidir; hem doğal intikam arzunuzu tatmin eder hem de hala sizi yöneten gücün bir kölesi olarak kalırsınız. Doğanızı da gücün ellerine teslim edersiniz ki bu tam olarak erk sahiplerinin istediğidir.

Bu konuda biraz önyargılı olanlar için küçük bir örnek vermek isterim. Adaleti gerektirecek bir durum hayal edin; bir cinayet, bir hırsızlık, bir gasp, bir istismar… Suçlu insanı adaletin kollarına teslim etmenin en büyük argümanı toplumsal kaosu önlemektir. Bunu da devre dışı bırakmak adına suçlu insanı toplumdan dışlamayı bir ceza seçeneği olarak sunalım. Yani suç işlemiş bir bireyi hapis cezasıyla cezalandırmak yerine onu toplumdan uzak tutacak önlemler alacağımızı söyleyelim ki böylece bir daha aynı suçu bu toplumda işleyemesin. Böyle bir durumda adaletin gerçekleştiğini mi söylersiniz yoksa o suçlu insan için “yaptığını yanına mı kalacak?” dersiniz?

İşte o “yaptığı yanına mı kalacak” argümanı adalet değildir, intikam arzusunun bir dürtüsüdür. Gerçi adaletin de intikam olduğunu söylemiştik ama yine de sizin adalet anlayışınıza göre değerlendirdiğimizi varsayıyoruz.

İlk örnekte de gördüğümüz üzere kirli ve pis intikam sözcüğü yerine adalet gibi pırıl pırıl, bakanlık onaylı süslü bir sözcüğü seçiyoruz. Çünkü güç sahipleri bir toplumsal isyan durumunda birer birey kadar güçlü olabilecektirler ve bu güçsüzlüklerini ve acizliklerini süslü bir sözcükle saklamışlardır.

İkinci örneğimizde ise bencillik ve fedakarlık üzerine konuşacağız. Bencillik yine insan doğasında olan bir başka mefhumdur. Hayatta kalmak için insanın kendi menfaatlerini düşünmesi tamamen doğal bir tepkidir ve her doğal özelliğimiz gibi bencilliğimiz de ayıplanır, aşağılanır ve sindirilmeye çalışılır.

Yine o erk sahipleri, diğer insanların kendilerine (iktidara) hizmet etmesini ister. Diğer insanların kendileri (iktidar) için çalışmalarını arzularlar; onları her türlü tehlikeden korumalarını ve arzu ettiği her şeyi kendilerine sunmalarını talep ederler.

İşte bencillik duygusu iktidarların bu talepleriyle çelişir. Bunun yerine güce hizmet eden fedakarlık kavramı daha işlevseldir. Otuz yılını halkın dolayısıyla iktidarın –çünkü iktidarın devamlılığı halkın yaşam kalitesine bağlıdır- hizmetine adamış bir insanlar onurlandırılırlarken, kendisinden başkasını düşünmeyen insanlar ise kötülenir, aşağılanır ve toplumdan dışlanırlar.

İşte sanatlı anlatımın, felsefe yapmak olarak adlandırılan laf cambazlığının devreye girdiği yer tam olarak burasıdır. Sanat, edebiyat ve felsefe bu noktada fedakarlığı över. Fedakarlığı aşkla ve sevgiyle özdeşleştirir ve onu diğer insanlara değer verdiğini gösterme yolu olarak tanımlar. Böylece siz saf saf sevginizi göstermeye çalışırken iktidarın sizi kullanma planına hizmet edersiniz.

Bir örnek de gösterişten gelsin, daha doğrusu kibir ve alçakgönüllülük. Her insanın dikkat çekmek gibi bir arzusu vardır. Değer görmek ve sevilmek isterler ve böylece güç elde etmenin verdiği zevki tadarlar. Ancak erk sahipleri, iktidarlarının tehlikede olmasını istemezler, güçlerinin devamlılığı onlar için en önemli meselelerden biridir.

İktidar, koltuklarının tehdit altında olmasını engellemek amacıyla insanların, gücün zevkinin farkına varmalarını önlemek isterler. Bu noktada kibrin önüne geçmeleri gerekir çünkü toplumda kibre karşı bir önyargı olmazsa kibir sahibi insanların bu kibri taşıyacak donanımda olmasına istinaden sevilecek ve değer verilecek insanlara dönüşmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzdendir ki kibre karşı bir önyargı oluşturulmuştur. Böylece yapabildiklerinden bahsedemeyen insan toplumdan ilgi görmez ve bu ilgi, sevgiye ve değer görmeye dönüşmez. Bu durumda o değerli olma durumu da güce evrimleşmez.

Bu noktada güç sahipleri yine felsefeyle, edebiyatla ve sanatla insanlara şunu dikte eder: “Alçakgönüllülük erdemdir.” İşte tamamen insan doğasına aykırı bir mefhumu süslü sözcüklerle meşrulaştırma örneğidir bu cümle. İnsanların güç elde etme arzusundan uzak durup, güce hizmet etmeleri için gerekli ortamı hazırlamak adına uydurulmuş ve hiçbir mantıksal dayanağı olmayan bu cümleyle aynı zamanda diğer insanların da arasında bir kargaşa oluşması engellenmiştir. Çünkü alçakgönüllülük erdemdir denmeseydi bilgili ve kültürlü insanların kibirli olması engellenemezdi ve insanların kıskançlıkları bir kaos ortamı yaratırdı. Bu da iktidarın işini zorlaştırır, gücün devamlılığını tehlikeye sokardı.

Hiçbir şekilde çabalamadan sadece kelime oyunlarıylasorumluluklardan, yükümlülüklerden ve çalışma disiplinlerinden kaçmaya çalışan insanların başarılı insanları kıskanmaları nedeniyle ayrıca başarılı insanların kibirlenmelerini engellemek ve kendi eksikliklerini gizlemek için başvurdukları yol da yine bu alçakgönüllülük kavramıdır.

İktidar genelde ağzı laf yapan insanlardan oluşur. Çünkü dediğimiz gibi çabalamak yerine süslü cümleler kurmak ve böylece acizliklerini saklamak iktidarın bir numaralı silahıdır. Güç sahipleri, toplumu göz önüne alırsanız güçsüz ve zavallıdırlar çünkü güçleri dışında sıradan bireydirler. Bütün o erdem cümleleri sadece ağzı laf yapan bu zavallıların ezilmeye davetiye çıkaran davranışlarını kotaran ucuz ve içi boş cümlelerinden ibarettir.

Sonuçta erdem olarak bildiğimiz her kavramın kötülenen bir başka kavramın meşrulaştırılmış hali olduğunu ve erdem addedilen her davranışın aslında insan doğasına aykırı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Erdem denilen kavramınsa güç sahiplerinin, sistemin bir illüzyonudur; halkın özgürlüğe, bağımsızlığa ve başkaldırıya eğilimini engellemek için söylenen yalanlardır.

Yazan: Serhat Çolak

colakserhat@hotmail.com

Bora Çeliker ‘‘Kanyon’da Caz Havası Vol.15’’te!

Pazar günlerinin en sevilen aktivitelerinden olan Kanyon’da Caz Havası, bu hafta Bora Çeliker’i ağırlıyor…

Cazın ustalarından öğrendiklerini çağdaş bir anlayışla müziğinde uygulamayı hedefleyen Bora Çeliker, 1999′da Janusz Szprot ile kurduğu grupla caza yöneldi. 2024 yılında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Sarp Maden’le birlikte Jethro Tull’dan önce sahne alan Çeliker, Tuna Ötenel, Nilüfer Verdi, Mahmut Yalay, Cem Aksel, Nükhet Ruacan, Neşet Ruacan, Erdal Akyol, Burak Bedikyan, Kağan Yıldız, Ferit Odman, İmer Demirer, Selim Selçuk, Ricky Ford ve daha birçok müzisyenle çalışmalarını sürdürmektedir.

Kanyon’da 11 Nisan Pazar günü saat 13:00’te sahne alacak olan Bora Çeliker, pazarın tembel seyrine uyacak birkaç özgün beste ile vokalli caz standartlarından oluşan bir repertuvarı, piyanoda Burak Bedikyan, kontrbasta Matt Hall ve davulda Ateş Tezer’den kurulu grubuyla seslendirecek.

Pazar gününü keyifli bir caz konseri izleyerek geçirmek isteyen herkesi 11 Nisan Pazar günü Kanyon’a, Bora Çeliker konserine bekliyoruz.

Tarih: 11 Nisan 2024

Yer: Kanyon Aktivite

Saat: 13:00-15:00

Kanyon
Büyükdere Cad. No:185 Levent

Tel: 0212 353 53 00

SanatLog Haber

sanatlog.com

Berna Türemen “İs’tombul Masalı” Resim Sergisi

Nisan 6, 2024 by admin  
Filed under Duyurular, Resim, Sanat, Sanatsal Etkinlikler, Sergiler

BERNA TÜREMEN “İS’TOMBUL MASALI”  RESİM SERGİSİ 8 NİSAN - 2 MAYIS 2024 tarihleri arasında Galeri Selvin’de gezilebilir…

Türk Resim Sanatı’nın önemli kadın sanatçılarından Berna Türemen, 1968 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nu bitirmiş, yurtiçi ve yurtdışında pek çok kişisel ve karma sergiye katılmış ve çeşitli ödüller almıştır. Önemli ödüllerinden biri 1985 Gabrova Bienali Desen Dalı Ödülü’dür. Sanatçının okul yıllarında soyut olarak başlayan çalışmaları, daha sonraki dönemlerinde figüre dönüşmüştür. Yaşadığı dönemi resimlerinde detaylarla ve renklerle en ince ayrıntısına kadar veren Türemen, konuyu resme en iyi şekilde aksettirmiş, izleyiciyi yaşadığı dönemden koparmamıştır.

Berna Türemen, Galeri Selvin’deki 8 Nisan – 2 Mayıs tarihleri arasındaki “İS’TOMBUL MASALI” adını verdiği sergisinde Orhan Veli’nin şiirlerinden yola çıkarak kadın teması üzerine yoğunlaşmış, çalışmalarında saf bir anlatım biçimini ironik motiflerle zenginleştirmiştir.

Sanatçının yapıtları yurtiçi ve yurt dışında özel koleksiyonlarda, Ürdün-Amman Müzesinde, Lizbon Büyükelçiliği’nde, Bulgaristan Gabrova Müzesi’nde, İzmir DYO Müzesi’nde bulunmaktadır.

Galeri Selvin

Arnavutköy Dere Sok. No:3 Arnavutköy, Beşiktaş – İstanbul / Tel: 212.263 74 81

selvincg@gmail.com

www.galeriselvin.com

Galerimiz Pazar ve Pazartesi günleri hariç 11:00 – 19:00 saatleri arasında açıktır.

SanatLog Haber

sanatlog.com