“Lhasa de Selai” Montreal’deki Evinde Hayata Gözlerini Yumdu…
6 Ocak 2024 Yazan: admin
Kategori: Dünya Müziği, Manşet, Metinler, Müzik, Müzik Albümleri, Müzisyen Biyografileri, Sanat
Yeni yıla girişle birlikte şarkıcı Lhasa de Sela, Montreal’deki evinde hayata gözlerini yumdu. 1 Ocak 2024’da gece yarısında hemen önce son nefesini veren sanatçı, 21 aydan beri göğüs kanserine karşı verdiği yoğun savaşı ne yazık ki kaybetti.
Bu zor dönem boyunca etrafına pozitiflik dağıtmayı, karizmatik neşesini ve güzelliğini bir an olsun esirgemeyen sanatçı, hastalığını ikinci plana atarak en son albümünün kayıtları için stüdyoya bile girdi. Ancak 2024 sonbaharında planlanan dünya turnesini maalesef iptal etmek zorunda kaldı. Ne yazık ki planlama aşamasında olan Victor Jara ve Violeta Para parçalarından oluşan bir albüm de böylelikle hiçbir zaman gün yüzü görmemek üzere doğmadan öldü.
Lhasa De Sela Con Toda Palabra, kısaca Lhasa olarak bilinen sanatçı, 27 Eylül 1972 New York doğumlu bir Meksikalı. Ailesinin (toplam 10 kardeş) fakir olmasından ve ebeveynlerinin teknolojiye olan tepkilerinden dolayı hayatın modern kolaylıklarından uzak yetiştirilen Lhasa, çocukluğunda televizyon ve benzer modern cihazlardan arınmış bir ortamda bol peri masalları, kitaplar, mektuplar ve müzik ile büyüdü. Bunun sonucu olarak Lhasa kendisine masal ve sihirden oluşan canlı bir hayal dünyası yarattı. Müziğindeki eşsiz doku ve lezzetin bu çekirdekten geldiği mutlak. 12 yaşına bastığında ailesi ile San Francisco’ya taşınan Lhasa, kısa bir süre sonra annesinin koleksiyonunda bulduğu Billie Holiday albümden ilham alıp, büyülenerek sahnelerde şarkı söylemeye başladı. 1992 yılında 20 yaşına geldiğinde mevcut yaşantısından sıkılarak Montreal’de sirk eğitimi alan üç kız kardeşini ziyaret etmeye giden Lhasa, burada şansının yardımı ile Quebec’li sanatçı Yves Desrodiers (www.yvesdesrosiers.com) ile tanıştı. Müziğe karşı olan samimi ve hüzünlü yaklaşımı ile bestelerini kuvvetli ve hassas bir sesle söyleyen Lhasa kendisini bir anda Montreal’in barlarında şarkı söylerken buldu. Arkasın aldığı Yves Desrodiers ve basçı Mario Légaré gibi diğer Montrealli sanatçılardan oluşan bir grup ile yavaş yavaş sesini duyurmayı başarır.
Eşsiz orijinallikte Aztek mitolojisinden etkilenen parçalardan oluşan ilk albümünü, “La Llorona”yı tamamen İspanyolca olarak evinin mutfağında kaydeden Lhasa, bu albümü ile Kanada’da bravo seslerinin altında ayakta alkışlandı. Okuduğu Fredico Garcia Lorca şiirlerinden, Latin folklor ve Avrupa Çingene müziğinden oldukça etkilenerek yazdığı “La Llorona”, Dünya Müziği severler tarafından bol çeşitliliğinden dolayı bir kategoriyle sınıflandırılamadı. Çok dilli sofistike kalabalığa hitap etmeye başlayan Lhasa, zamanla Bob Dylan, Leonard Cohen ve Edit Piaf gibi sanatçıların şiirselliği ile kıyaslanarak daha geniş kitleleri cezbetmeye başladı. Hatta bazıları tarafından “İngilizce, İspanyolca ve Fransızca şarkı söyleyen P.J. Harvey” olarak bile değerlendirildi. 1997 yılında “La Llorona” albümü Kanada ve Fransa’da altın plağa uzandı ve Kanada’daki en iyi dünya müziği albümü unvanı ile 1998 yılında Juno ödülü ile taçlandırıldı. Kazanılan ödülle birlikte Lhasa bir anda global müzik camiasında tanınan bir sanatçı oldu ve bununla birlikte doğal olarak açılan şöhret kapısı onun bir anda dünya müzisyenleri arasında yer almasına neden oldu.
Öncelikle hayatta kendi serüveninin yaşanmasına inanan sanatçı ikinci albümünü dört yıl kendisini sirk performansı ile ilgilenen kız kardeşlerinin yanında izole ettikten sonra kaydetti. Bu sirk ile nerdeyse tüm Avrupa’yı dolaşan Lhasa, 2024 yılında karşımıza ana teması seyahat üzerine kurulmuş olan “The Living Road” albümü ile çıktı. Her şarkının bir macera, öykü, ufak bir film olduğunu söyleyen Lhasa, bu yeni çalışması ile dinleyenlerin karşısına bu defa İspanyolcanın yanı sıra İngilizce ve Fransızca parçalar ekleyerek çıktı. Üçüncü albümü ise hastalığına denk geldi ancak sanatçının azmi ile 2024 ortalarında “Lhasa” adlıyla raflarda yerini aldı. Dünya Müziği severler olarak hep albüm bulmakta zorlandığımız ülkemizde ne mutlu ki söz konusu üç albümü de bulma imkânımız var.
Söz konusu üç albüm dünya çapında bir milyon üzerinde satış grafiği yakalayarak Lhasa’ya özel ve kült bir hayran kitlesi yarattı. Her daim kültürüne bütünüyle hâkim ve sahip çıkan sanatçı, eserlerine kattığı özel dokunuşlarla müzik dünyasındaki en özel Güney-Amerika sanatçısı olarak tarihe geçti. Kendine has ses skalası, sahne duruşu (14 Temmuz 2024 akşamı Sepetçiler Kasrı’nın muhteşem manzarası eşliğinde kendisini İstanbul’da misafir etmiştik), pek çok ülkede Lhasa’ya ikonik bir konum sağladı. Lhasa’nın parçaları, zamanı umursamayan, hüzünlü, derin sözlerin, töresel müzik eşliğinde evlendiği enstrümanların bir şöleni olarak tarih sayfalarında devamı gelmemek üzere yerini almaya hazırlanıyor artık ne yazık ki…
Lhasa geride hayat arkadaşı Ryan’ı, ebeveynleri Alejandro ve Alexandra’ı, üvey annesi Marybeth’i, 9 kardeşini (Gabriela, Samantha, Ayin, Sky, Miriam, Alex, Ben, Mischa av Eden), 16 yeğenini ve kuzenini, Isaan adlı kedisini ve sayısız dost, müzik ortağı ve en önemlisi biz Dünya Müziği severleri bıraktı.
Sanatçı aramızdan ayrıldıktan sonra Montreal’de 40 saat aralıksız kar yağdı…
Yazan: Zekeriya S. Şen
muzik@tikabasamuzik.com
Yararlanılan Kaynak: http://lhasadesela.com/lhasa_de_sela/menu.html?lang=en