Istampitta
Kasım 22, 2024 by admin
Filed under Klasik Müzik, Manşet, Müzik, Sanat
Herşey, 90′lı yıllarda TV’de yayınlanan Türkiye Güzellik Yarışması’nda işittiğim bir müzikle başladı. Ne garip değil mi? Çok değişik, aksak bir ritmi vardı ve basit ezgisi durmadan tekrarlıyordu. Neden o kadar dikkatimi çektiğini bilmiyorum, zaten hiçbir yerde bulamayınca müziği de unuttum. Sonra (ne şans ki) 1996 (sanırım) yılında “Dead Can Dance” adlı egzantrik topluluk Türkiye’de bir konser verdi. Çok geç de olsa tanıştığım müzik grubunun albümlerini yavaş yavaş edindim ve bir sürprizle karşılaştım. Üflemeli bir çalgıya eşlik eden davullarla sirküler halde ilerleyen ezgi oydu işte! Yıllar sonra nihayet adını öğreneceğim için heyecanla kartoneti okudum: Saltarello. Ortaçağ Avrupa’sı kültür ve sanatına duyduğum ilgi nedeniyle kolaylıkla benimsediğim istampitta ile ilk tanışmam böyle oldu. Nereden nasıl informasyon alacağınız bazen belli olmuyor işte.
İlk önce belirtmem gereken bir durum var, istampitta dans mı yoksa müzik için kullanılan bir terminoloji mi kimse tam olarak bilmiyor. Yazılı bir kültür ürünü olmadığı için aslında dansın adı olabilir. Her tekrardan sonra gelen ve ritmi bozan bir vuruşun olması, dansçıların ayak değiştirmesi için konmuş bir kurtarma vuruşu olabilir deniyor. Bu ek vurgu, özellikle enstrümantal yorumlarda müzisyenlerin dikkatini çeken bir durummuş. Bu konuda yapılmış bir çok araştırma var. Çoğunluğu kelimenin kökenine odaklanmış. Bölgelere göre değişik adlar alan bu müzik Estampie (Fransa), Estampida (Oksitanya), Istampitta/ istanpitta veya stampida (İtalya) olarak biliniyor.
Burada bir ara vermek istiyorum. Biraz önce bahsettiğim Oksitanya denen bölge Fransa’nın güneyi, İtalya ve Monako’nun bir kısmı ile İspanya’nın kuzeyini içine alan bir bölge, Katalan bölgesi ve Provens ile akraba. Oksitanca (Langue d’oc= kendi dilimiz), aynı adlı bölgenin Roman kökenli lisanı.
Oksitanya’nın Avrupa kültüründeki yeri çok büyük; çünkü müziğin kökenlerinin dayandığı “çalgıcı ozan” (trobadur) geleneğinin başladığı yer burası (11. yy). Üç büyük din mensuplarının beraber yaşadığı, geleneklerini paylaştıkları bir bölgenin sanat namına mihenk taşı vazifesi görmemesi imkansız zaten. “Da Vinci Şifresi”nin başlattığı yoldan ilerlendiğinde görüyoruz ki Oksitanlar gnostik yapıdaki dinleri sebebiyle tarihte çokça eziyet görmüşler. Oksitan kültürünü ve Langue d’oc’u daha iyi anlayabilmeniz için bir roman önereceğim: Labirent (Labyrinth); Kate Mosse/ Altın Kitaplar 2024. Siz de benim gibi, sıkıcı tarih kitapları okumaktan hoşlanmıyorsanız, heyecanlı bir olay örgüsünün arasına sıkıştırılmış bir tür “kolaylaştırılmış tarih” vaad eden bu kitap hoşunuza gidecektir. Özellikle Oksitanya’nın hibrid kültür dokusunu çok iyi yansıtıyor bu kitap. Ayrıca konuyla ilgili, her zaman her yerde önereceğim bir kitap daha var. Öğrendiğim kadarıyla yazarın kendisi için de benim için olduğu kadar önemli değişikliklere neden olmuş bu kısa tarih kitabının adı: Gülün Öteki Adı. Mine G. Saulnier’in (şimdiki soyadı Kırıkkanat) yazdığı 1989 yılında önce Cep kitapları sonra Mitos yayınlarından çıkan bir araştırma kitabıdır bu.
Nerede kalmıştık? Kelimenin kökenindeydik…
Estampie adının “vurgu, baskı” kökünden geldiği düşünülüyor. Dans sırasında icracıların ayaklarını yere vurup üzerinde sekerek gerçekleştirdiği figürlerden feyz alınması akla yatkın geliyor. “Stamp” kelimesinin İngilizce’de de “pul” veya “damga” anlamına geldiğini hatırlatırım. Müziği dinlerken de bu baskı ve vurguyu hissedip ayağınızı yere vurarak eşlik edebiliyorsunuz.
Müziğin formu aslında çok basit ama anlatması zor. Ben müzikolog olmadığım için anlamakta zorlanmıştım itiraf ediyorum. Temel olarak kalıbın “verse” ve “nakarat”lardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Verse (point, punctus, pars da denen bu bölüm Türkçe’ye mısra diye çevrilebilir) dediğimiz bölüm genelde solo enstrüman içindir. Hemen ardından gelen nakarat (refrain) bölümü birden çok çalgıyla çalınabilir. Nakarat bölümü açık veya kapalı olarak ikiye ayrılıyor. Nakaratın açık bırakılması (yani ezginin havada bırakılması diyelim), hemen ardından mısra (verse) tekrarının geleceğini belirtiyor. Parça tekrarlandıktan sonraki ikinci nakarat haliyle kapalı oluyor (yani havada kalmıyor, insanda final hissi uyandırıyor).
Şöyle anlatabiliriz:
1* Verse 1- açık nakarat (ouvert)
Verse 1- kapalı nakarat (clos)
Verse 2- açık nakarat
Verse 2- kapalı nakarat….gibi çoğaltılabilir
2* Verse 1- açık nakarat
Verse 1- kapalı nakarat
Verse 2- açık nakarat
Verse 2- kapalı nakarat….gibi çoğaltılabilir
İşte bu kalıba uymak koşuluyla istediğiniz doğaçlamayı yapabilir, kendinize göre yorum oluşturabilirsiniz; özellikle de verse (mısra) bölümünde.
Dinlediğim bu müziği merak eden bazı arkadaşlarımdan şöyle sorular gelmekte: “Peki ama bu şarkının o çağlarda nasıl icra edildiği biliniyor mu? Bu kayıtlar Ortaçağ veya Rönesans dönemindeki orijinal kayıtlar mı?”. Maalesef hepsine olumsuz cevaplar veriyorum. Çünkü eski notalama sistemi o kadar ilkel ve belirsiz ki; günümüzde bir estampienin nasıl çalınacağı, ritmi, kullanılan enstrümanın ne olduğu gibi sorulara cevap vermiyor. Orijinal yorumuna sadık kalmaya çalışan müzikologlar o dönemden kalma bazı yazılı eserleri inceliyorlar ve müzisyenin elinde hangi çalgının tasvir edildiğini öğrenmeye çalışıyorlar (“Leys d’Amors” adlı poetik eserde şöyle ifadeler geçiyor: “Kemancı, şanson ve estampie çalar…” veya “Viol çalan minstrelin (ozanın) yeni bir estampiesi vardı”). Dönemin antik enstrümanları belirlenerek seçenekler daraltılıyor. Kesinlik kazanmış enstrümanların başında viol (yaylıların atası) var fakat ritm çalgısı konusunda hala bir belirsizlik mevcut. İşte burada devreye müzisyenin yaratıcılığı giriyor. Kimse kimseye “Olur mu, bu eser böyle çalınır mı?” diyemeyeceği için sınırsız bir özgürlük alanına sahip olan müzisyenler hem doğaçlama yeteneklerini ortaya döküyorlar hem de istampittanın felsefesinin hakkını veriyorlar. Bu süreçte etnik enstrümanlarla doyasıya dostluk, eşitlik ve özgürlüğü birleştiren çalgıcılar gittikçe (aynı felsefe ve fikre sahip) jazz veya gazel motiflerine ulaşıyorlar. Sanat da böyle kültürleri birleştirmez mi zaten?
“Estampie, punctilere ayrılmış kompleks bir melodik yapıya sahip, sözsüz bir müzikal kompozisyondur. Zorlayıcı olması sebebiyle hem çalgıcıyı hem de dinleyiciyi içine alır; çoğunlukla da zenginleri kötü düşüncelerinden arındırır.”
Parisli Jean de Grouchy (Johannes de Grocheo) (1255-1320)
Bu müzikoloğun tariflediği punctal şema halen geçerliliğini koruyor. Grocheo ayrıca, Estampieye çok benzeyen ve aynı yapıya sahip “Ductia” adlı Ortaçağ dans müziği ile farkını da ortaya koyuyor; Ductia dört veya daha az punctadan oluşmaktadır. Diğer yönden estampie ile benzerdir.
Bu formun bilinen ilk örneği ve en ünlüsü; “Kalenda Maya” (Maya takvimi değil, Mart ayı demek!), iki Fransız jonglörün gösterileri sırasında violla çaldığı bir estampienin üzerine trobadur Raimbaut de Vaqueiras (1150 veya 1180-1207) tarafından yazılan sözlerle oluşturulmuş. Jean de Grouchy’nin kuralları burada biraz geçerliliğini yitiriyor. Çünkü Kalenda Maya sadece 3 punctadan oluşmakla beraber vokal de içeriyor. Ortaçağda müzik formları betimlemelerinin ne kadar muğlak ve birbiri içine geçmiş olduğunun altını çizmek istiyorum.
Sözü geçmişken; Raimbaut de Vaqueiras, ömrünün çoğunu İtalya saraylarında geçiren Provens kökenli bir trobadur. Daha sonra şövalye oluyor ve 4. Haçlı Seferine dahi katılıyor; 1204′te İstanbul’u ele geçirmek için ön saflarda savaşıyor. Şövalyelik ve trobadurluk kafamızda eşleştiremeyeceğimiz iki unsur; ama Ortaçağ pek de bize aktarıldığı gibi değil galiba. Yine karşıklığa yer vermemek için ekleyeyim; trobadur gibi minstrel de halk ozanı ya da çalgılı ozan demek. Jonglör, günümüzde sadece hokkabaz olarak bilinse de Ortaçağ’da sazlı ozan anlamına gelmekteydi. Bunlar müzikli gösteriler yaparlardı.
Kalenda Maya dışında sözü edilmesi gereken başka bir istampitta belgesi daha var. Aşağı yukarı 1907 yılında bir keşif gerçekleştiriliyor. Müzikolog Pierre Aubry “Les Plus Anciens Textes de Musique Instrumentale au Moyen Age (Ortaçağ’dan günümüze kalmış ilk çalgı müzikleri)” başlıklı çalışmasında bu keşfinden bahsediyor: daha çok Chansonnier du Roi (Kraliyet şarkıları) olarak bilinen “Le Manuscrit du Roi (1270-1320)” (mss. Français 844, Bibliothéque Nationale). Bu el yazması “Lamento di Tristano”, “La Manfredina”, “Salterello”, “Isabella”, “Tre Fontane” alt başlıklı birkaç Istanpitta içeriyordu.
Bu elyazması kendisiyle beraber birkaç soru da getirdi. İlk olarak kulakta kolay kalan, hatırlanması zor olmayan bu ezgiler neden yazılı hale getirilmişti? Çünkü muhtemelen daha zor formlar içeren müzikler kulaktan kulağa aktarılarak günümüze dek bozulmadan ulaşabilmiştir. İkinci olarak, başlığında “kraliyet” sözü geçtiğine göre, bu müzikler hayli ciddi olmalıydılar. Gariptir, Ortaçağ’da müzisyenler, saraylarda askerlerden bile daha üst seviyedeydiler. Bunun için soylu ünvanlar almaları şaşırtıcı olmayacaktır. Zaten bu yazmaya böyle bir ad verilmesinin sebebi Navarre kralı IV. Thibaut’nun eserlerine önemli bir yer vermesidir.
IV. Thibaut (1201-1253) Champagne ve Brie kontu, Navarre kralı; ilginçtir bilinen ilk trobadur olan IX. William d’Aquitain’nin soyundan gelmektedir. 13. yy’ın ilk yarısının bilinen en ünlü kompozitörüdür. Aynı zamanda 1239 yılında gerçekleştirilen başarısız olmuş Haçlı Seferi’nin de lideri olan bu ilginç kişiliğin eserleri, ölümünden yıllarca sonra bile Avrupa’da ağızdan ağıza geçmekteymiş. Ortaçağ’a dönüyoruz diye korkmamak lazım; sanata verilen değere bakar mısınız? Bakanlarımızın yüzyıllarca değer verilecek müzikler bestelediğini ya da üzerine tükürülmeyecek heykeller yaptıklarını düşünsenize!
Şimdi yukarıda sözünü ettiğim istampitta (estampie) eserlerini toplu olarak sunacağım sizlere (bir yayın devrimi yaşıyoruz!). İlk şarkı bu türle tanışmamı sağlayan Saltarello. Hemen akabinde Kalenda Maya geliyor. Estampienin verse ve nakarat şablonunu daha iyi anlayabilmeniz için üçüncü sıraya Ghaetta koydum. Burada tek çalgı ve çok çalgılı tekrarlar aynen yukarıda anlattığım gibi ilerliyor.
Yedinci sıradaki Tre Fontane yorumuna, ezginin etnik çalgılarla gerçekleştirilmiş bir jazz versiyonu diyebiliriz. “Quinton (5 telli keman)” ile gerçekleştirilmiş emprovize bir introdan sonra 02:06′dan itibaren asıl ezgimiz başlıyor.
Ortaçağ dans müziği olan estampie, saltarello ve ductia birbirine benzer kalıplara sahip. Onun için en sona bir ductia örneği koydum.
(Aşağıya eklediğimiz müzik yapıtlarını sağ tıklayıp hedefi farklı kaydet’e basarak bilgisayarınıza yükleyip dinleyebilirsiniz.)
1- Istampitta: Saltarello (Jordi Savall/ Orient-Occident)
2- Kalenda Maya (Jordi Savall/ Estampies & Danses Royales)
3- Istampitta Ghaetta (Estampie, Müncher Ensemble für frühre Musik)
4- Istampitta: Lamento di Tristano (Jordi Savall/ Orient-Occident)
Istampitta - Lamento di Tristano
5- Istampitta: La Manfredina (Jordi Savall/ Orient-Occident)
6- Istampitta Isabella (Estampie, Müncher Ensemble für frühre Musik)
7- Istanpitta Tre Fontane (Henri Agnel/ Istanpitta: Dances florentines du Trecento)
8- Ductia/ Alfonso X el Sabio (1221-1284) (Jordi Savall/ Orient-Occident)
Tarih süresince yürüdüğümüz bu uzun yolda, bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan kendimizi mahkum edeceğimiz bir sürü oyuncak yarattık. Sınırları belirlenmiş bir yerde yaşıyoruz, başımızı ona göre eğdiğimiz bir inancımız var; soyadımız ve vatandaşlık numaramız sayesinde kolaylıkla bulunabiliyoruz; hepimiz bir şeye “ait”iz. Bu arada, kimimiz geçim derdinde, kimimiz apartman dairesinin iyi ısınmadığından şikayetçi; kimiyse politikacılardan nefret ediyor. ATM makinaları herşeyi bizden daha çok biliyor. Eğer hesap işlemleriyle ilgili yenilikleri öğrenmek istiyorsanız telefonunuzun 3 nolu tuşuna basıyorsunuz. Ekmek aslanın ağzında ve ona erişmek için artık kas gücü değil, süslü kıyafetler ve süslü düşünceler gerekiyor. Yüzünüzde bir maske olmazsa ve o maske yokmuş gibi davranamazsanız belli bir yere gelemezsiniz. Birçok yerde imzanız olmalı ve kartvizitiniz de. Eğer oyunu kurallarına göre oynamazsanız para kazanamazsınız. Para kazanamazsanız aç kalırsınız. Ve aç kalanlar çoğunluk içinde kaybolan niteliksiz kişilerdir. Bize sunulan her objeye de bu gözle bakıyoruz. Kategorize edemediğimiz, bize benzer maskeler takmayan unsurları değerlendirme dışı bırakıyoruz. Herşeyi bir kenara bırakıp, kentli insan bunalımından kaçarak cahiliye döneminin özgür mutluluğunu tatmak için şu ezgilere bir kulak verin. Bırakın bu “dinsiz, milliyetsiz ve yurtsuz” müzik içinize aksın.
Yazan: Wherearethevelvets
wherearethevelvets@sanatlog.com
Kaynaklar:
http://www.videoplayer.hu/videos/play/280335
Pierre Aubry: Estampies et Danses Royales (1906)
Harvard Dictionary of Music (Second Edition, Revised and Enlarged)/ Willi Apel. Sf: 297-298
Answers.com/topic/estampie
Wikipedia: Estampie
Early Music History: Vol 17. Studies in Medieval and Early Modern Music/ Iain Fenlon
http://www.trobar.org/troubadours/raimbaut_de_vaqueiras/raimbaut_de_vaqueiras_15.html
Paris’te Ünlü Ressam Metin Asağ’ın Eserlerine Yoğun İlgi…
Fransa’da “Türkiye Mevsimi” etkinliklerinde ünlü ressam Metin Asağ’ın açılışı yapılan “Les turcomanies de Metın Asag” konulu Türkiye ve Harikaları projesi Fransızları büyüledi. Ortak paydada kültürleri buluşturan eserleri Fransız yetkililer “Muhteşem ve olağanüstü gibi ifadelerle tanımlamaya çalıştılar.
Sergi 07 Aralık 2024 tarihine kadar gezilebilir.
Metin Asağ Kimdir?
1973’te Muradiye’de doğdu. Öğretmen Lisesini bitirdi. 1990’da ODTÜ Felsefe Bölümüne girdi. 1996’da Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi lisans, Newport Üniversitesi İşletme yüksek lisansı yaptı.
Küçük yaşlarda başladığı resim çalışmalarını, 1996’dan bu yana profesyonel olarak sürdürmektedir.
Bugüne kadar üniversiteler,özel kuruluşlar, Uluslararası festivallerin yanısıra, Devlet Güzel Sanatlar Galerileri, Cemal Reşit Rey Konser Salonu fuayeleri, Ayasofya Müzesi (ana mekan) Türk ve İslam Eserleri Müzesi İbrahim Paşa Sarayındaki sergileri ile birlikte Dolmabahçe Sarayı (Sarayın Sultanları), Topkapı Sarayı (Kutsal Emanetler) Fransa-Paris’te, (Fransa’da Türkiye Mevsimi etkinliklerinde ’Les turcomanies de metin asag’, 2024 Eyül’den itibaren İsveç’ten İstanbul’a 16 Avrupa ülkesi, İsveç / Stokholm, Finlandiya / Helsinki, Letonya / Riga, Polanya / Gdansk, Danimarka / Kopenhag, Almanya / Hamburg, Hollanda / Amsterdam, Belçika / Antwerb, İngiltere / Londra, Fransa / LaHavre, Portekiz / Lizbon, İspanya / Barselona, Fransa / Marsilya, İtalya / Napoli,Yunanistan / Pire, Bulgaristan / Varna, Romanya / Köstance ve İstanbul’u kapsayan sergiler ile yurtiçi ve yurtdışı projelerine devam ediyor.
Sergileri büyük kitleler tarafından beğeniyle izlenen sanatçının tabloları yurtiçi ve yurtdışında bazı Avrupa ülkelerinde İtalya, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Yeni Zelanda, Birleşik Arap Emirliği, Mısır, Rusya ve Kanada’da özel koleksiyon ve galerilerde yer almaktadır.
1994-2009 yılları arasında birçok proje üzerinde çalıştı.
Sanatçı geçmiş farklı uygarlıklar ve yaşanan coğrafyada;
Desen, türk sanatı, hat, tezhip, çini, minyatür, mozaik ve eskitme üzerine çalışmalar yaptı.
Eserlerini İstanbul, saray işlemeleri,sultan portreleri, kaftan, ferman, taht tuğra, miğfer, kılıç ve savaş sahneleri yanı sıra; çeşme, camilerin iç mekanları, halı, kandil, mihrap, Kabe, Hilye-i Şerif, Ortadoğu, Ayasofya, Bizans-Roma, gibi Doğu ve Batı medeniyetlerini içine alan temalar ile işledi Anadolunun onbin yıllık tarihine ve farklı uygarlıkların yaşadığı geniş coğrafyasında Türklerin bin yıllık sanat geçmişi ve İslam sanatlarını da ağırlıklı olarak işledi.
Eserlerini kendi keşfettiği (Dünya’da ilk) doğal eskitme tekniği ile yorumlayarak yaptı.
Sanatçı İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını burada sürdürmektedir.
SANATÇIYA DAİR
Sanatçının tarihe olan ilgisi, resimlerini konu ve teknik olarak etkilemiştir. Bu da resim sanatında bugüne kadar birçok ilki keşfederek kendine ait tarzını ve özgün üslubunu oluşturmasında etkili olmuştur. Özellikle tarihi sanat eserlerinin resmedilmesinde tamamıyla kişisel bir hava oluşturmayı başarmıştır. Deforme edilmiş figürler, eskitilmiş yüzeyler ve yoğun renk kullanımı ile olduğu kadar resimlerinde oluşturduğu tarihi atmosfer etkisi ve konuları ile pek çok sanatseveri ve sanatçıyı da derinden etkilemiştir.21.yy. resim sanatına getirdiği bu özgün üslup uyguladığı teknik ile resimde yepyeni bir alternatif oluşturmuştur. Kompozisyonlarını dikkatli tasarlamış resimlerini son derece hassas renk kullanımı ile işlediği konularda ışık, renk, doku ilişkilerini ustalıkla vermiş ve boyayı titizlikle uygulamıştır. Resimlerindeki gerçekçilik ve konu seçimi dışında resimlerin üslup ve teknik özellikleri de yenidir. Resimlerin de farklı olarak görünen her şeyi bütün zenginliği ile tabloya aktarmıştır.
Sanatçının, sanatının biçimlenmesinde hem geçmiş farklı uygarlıkların, hem de yaşanan coğrafyanın son derece önemli rolü olmuştur. Bilgisi dünü ve bugünü ile geçmiş ve günümüz üzerine iyi bir gözlem gücüne dayanır. Eserlerinde yapmacık ve ucuz öğelere de yer vermemiştir. Çağlar boyu yapılmış anıtları, gördüğü sanat eserlerini tarihi yapıları tüm incelikleriyle tuvale aktararak resime yeni bir boyut katarak çizer ve insanların ulaşamayacakları yerde önlerine koyar. Sanatçının tablolarında bazen resimler gerçek duvar üzerinde bir kesit gibidir. Bazen de kapalı mekanlarda gizli kalmış sanat eserleri tüm estetiği ile gün ışığında önümüzdeki panoda duruyor gibidir. Sanata getirdiği bu özgün bakış açısı,kendi deyimi ile resimde eskitme,zamana ve tarihe inat görünen tarihi nesnenin doğal ve orijinal görüntüsünden ödün vermeden tuvale yansımasıdır. Eserlerinde Eski Asur ve Mısırı, Batı Antik Yunan ve Roma’yı, Hıristiyanlık Ortaçağ Avrupa’sını, İslam Kültür ve Sanatı gibi birçok Medeniyeti yaşadıkları dönemlerden günümüze resmetti Böylece sanatçı işlediği konu ve uyguladığı tarz ile yaşanan çağlara tanıklık etmiştir. Bizans ve Romanın mozaik taş işlemeciliğinde ,düşen taşları, yıpranan sıvayı; Selçuklu ve Osmanlının kırılan çinileri,yıpranan hattı, çatlayan portreleri,zamana yenik yıpranmış renkleri,düşen ışığı özgün üslubunda geçmişi günümüze taşıyarak resimlerinde uyguladı.İyi bir gözlemle renkleri zeminde dönemine uygun kullanımı sayesinde mekan ve ışık oyunlarını en basit yolda en gerçekçi şekilde yansıttı.sanatçının güzel sanatlara getirdiği bu farklı yorumu ile birçok konu ve tarz çok çeşitli şekillerde tuvalde yeniden doğal görünümü ile hayat buldu.
Sanatçı İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını burada sürdürmektedir.
ÖZGÜNLÜĞÜ
Daha çok küçükken resme olan ilgisi nedeniyle bu alanda kendini geliştirmek için çok çalıştı ve kendi özgün ürünlerini ortaya çıkarmayı başarmıştır üzerinde yoğunlaştığı çalışmalarını bu yönde konu alan bir dizi projeyi de geliştirmiş bazı çalışmalarından bir kolleksiyon dahi oluşturmuştur,sanatçı kazanılmış kültürün ürünleri olan sanatları reddetmedi aksine daha çok sahip çıktı resimlerinde bu kazanılmış medeniyetin ateşli bir savunucusu kadar duyarlı davrandı ve bu düşünce ile tablolarını işledi bu özellikleriyle yüzyılın belki de en önemli adımını attı Kendi resimlerinde de bu yaklaşımı açıkça görmek mümkün.Yapıtlarındaki renk kullanımıyla izlenimci ressamları da etkileyen sanatçı Konularını daha çok tarihsel ve yaşanmış olaylardan seçmiş, Bu yüzden tarihçilerin desteğini de kazanmıştır.
2007 de Ayasofaya’ da açtığı Bizans Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerini işlediği konular yaşanan zengin tarihe geniş cuğrafyadaki uygarlığa yönelmesinde etkili oldu çalışmalarının bir çoğuyla izlenimci sanat akımına yakın durmuşsa da, tam anlamıyla bu akıma atılmamıştır.Güçlü ışık-gölge kullanımı ve resimsel düzenlemeyi eski ve özgün bir açıdan ele alışı Osmanlı Varna savaşını işlediği tablosu gerçekçi doğalcılığının bütünüyle ortaya çıktığı doğu -batı sentezinin ilk örneğidir. Ayasofya’da iki ruh adlı eseri de doğu batı karşıtlığından ziyade onu birleştiren ve kavrayan unsurların en iyi örneklerindendir…
Sanat camiasında, sanat severler O’nu sıradan çalışmaların ötesinde yeni dönem birçok ekolün yeniden yorumlanışında çok önemli katkıda bulunduğunu düşünmektedirler.Burada bilinen geleneksel formların ötesinde farklı birçok akımın ilk dafa konu ve teknik özellikleri ile bir araya gelmesinde sanatının en özgün uygulayıcılarından biri olduğudur.
Amerikalı Oryantalist ressam, Frederick Arthur Fransız ressam Jean-Léon Gérôme İtalyan ressam Gentile Bellini, Fausto Zonaro, Halil Paşa ve Osman Hamdi gibi sanatçılardan etkilendi.
Konularını yaşanan farklı uygarlıklar ve geniş coğrafyadan alan sanatçı, teknik olarak realist gruba yakın olmakla birlikte kendine özgü ince ,renkli ve zengin bir üslup geliştirdi resim düzenlemelerindeki yoğunluk, renklerdeki uyum, resmin genelinde sezilen duygusallık ve ışığın yansımalarıyla belirginleşen çevre çizgileri sanatının en belirgin özellikleridir.
Bol figürlü dinsel temanın yanısıra önemli şahsiyetlerin portrelerini ve yaşanmış olaylardan yola çıkarak tablolarının konularını belirlemiş, bunu da başarılı bir biçimde uygulamıştır. Böylece Türk resmini 21. yüzyılda çok önemli bir seviyeye taşımış türk resim sanatının temel karakterinin oluşmasında çok önemli bir yer edinmiştir.
TÜRKİYE’Yİ SANAT İLE TANITIM PROJESİ
Sanatçının, yurtiçinde Devlet- sanatçı-özel sektör işbirliğiyle başlayan bu açılım projesi, UNESCO’nun ‘‘Dünya Mirası’’ ilan ettiği ve 1400 yıllık tarihi Ayasofya (ana mekanda) Ekim 2024 de gerçekleşen sergisi ile start aldı; tarihi yapının Bizans-Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin işlendiği ‘Üç Dönem Ayasofya’ sergisi yerli ve yabancı sanat severlerden gördüğü yoğun ilgiden dolayı başlangıçta 15 günlük olan süre Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 25 güne çıkarılmış ve Türkiye’de ilk dafa bir sanatçı bu kadar kısa bir sürede 262 bin ziyaretçi ağarlamakla en dikkat çeken sanat etkinliğini gerçekleştiren sanatçı olmuştur Ayasofya Müzesi’nde düzenlenen ve hala Türkiye’de en çok gezilen sanat sergisi unvanını elinde tutan Metin ASAĞ’ın sadece bir tablosunun önünde 57 bin adet resim çekilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü işbirliğinde Türk ve İslam eserleri Müzesi’İbrahim Paşa Sarayının ev sahipliği yaptığı, Bir İstanbul ressamı: Metin ASAĞ’ın”Uygarlıkların Kenti İstanbul’dan ’Anadolu Medeniyeti’’ sergisi ile devam etti açıldığı günden beri yerli ve yabancı sanatseverler tarafından büyük ilgi ile gezildi gördüğü ilgiden dolayı 15 günlük süre 30 güne çıkarıldı.
Yurtdışında, Fransa Türkiye Mevsiminde eserleri 2024 proje arasında seçilen ressam Metin Asağ`ın “les turkomanies de metin Asag” “Türkiye ve Harikaları” konulu sergisi Fransız sanatseverlerin ziyareti ile start aldı. İlk Defa Bir Türk Sanatçısının bu kadar zengin koleksiyonu ile katıldığı sergi, ‘Geçmiş ve Geleceğe dair Mesajlar’ ile sanatseverlerin önünde, T.C. Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Fransa’da Türkiye Mevsimi” İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve Culturesfrance ile ortak düzenlenen , “les turcomanies de Metin Asag” konulu sergi açılışı Paris’in görkemli tarihi atmosferinde Saray ve Müzelerdeki mevcut eserlerin renk, desen ve form özelliklerinin bire bir yansıtıldığı resimler ile Türkiye’yi sanatın merkezine taşır gibiydi, Türkiye Mevsimi Etkinliklerinde Ortak paydada kültürleri buluşturan, Asağ’ın eserleri büyük ilgi gördü.
Türkiye’yi Sanat ile tanıtım projesi; 2024’Eylülden itibaren İstanbul’dan İsveç’e 16 Avrupa ülkesini kapsayan yurtdışı sergi organizasyonu ile devam edecek.
Projelerinde,
Anadolunun onbinlerce yıllık tarihine ve farklı uygarlıkların yaşadığı geniş coğrafyasına ışık tutan Metin ASAĞ, eserlerinde on bin yıllık yerleşik kültür alanı olan Anadolu’yu işaret ediyor. Aynı zamanda yeni yüzyılın tüm Batı değerlerini göz önünde bulundurarak Türklerin bin yıllık sanat geçmişine ve İslam sanatlarına da vurgu yapıyor, bir çok tekniği ustaca bir arada kullanan sanatçı, sergilerinde sanatseverlere medeniyetler beşiği Anadolu topraklarının tarihteki coğrafi, kültürel ve sanatsal etki alanının ne kadar geniş olduğunu göstermek Anadolunun kültürel alanlardaki enerjisi, yaratıcılığı ve kültür çeşitliliğini kamuoyuna daha iyi tanıtmak ve bu topraklar üzerinde binlerce yıllık geçmişi olan Anadolu Medeniyeti’nin zenginliğini zihinlerde diri tutmak düşüncesindedir. Sergileri, çağdaş Türkiye’nin sahip olduğu zengin gelenek ve değerlerimizi koruma, insanları bilinçlendirme ve tanıtım çalışmalarına da örnek teşkil ediyor.
Uygarlıklar serüveninde 21.yy yeni oluşumlar süreci gibi görünse de tüm zamanların farklı uygarlıkların birikimlerini içeren resimler yapan sanatçının , eserleri bugünden geçmişe uzanan bir tarihi serüvenin somutlaştırılmış ifadelerini içeriyor birbirinden farklı zamanlardan ortak geçmişe sahip nesneler kendi tarihsel farklılıkları gibi farklı şekillerde yansıyor dünden bügüne ve sonsuzluğa…
İletişim: metinasag@gmail.com
anadolumedeniyeti@gmail.com