Jean Renoir Klasikleri (2) - Boudu Sauve Des Eaux (1932)
Boudu Sauve Des Eaux (Boğulmaktan Kurtarılan Boudu), Fransız yönetmen Jean Renoir’ın 1932 yılında çektiği bir filmdir. Başrolünde Michel Simon oynamaktadır. Film 2024′te Gerard Jugnot tarafından Gerard Depardieu’nün başrolünde tekrar çekilmiştir.
Film, sokaklarda yaşayan “kokan adam” Boudu’nun hikayesi etrafında gelişir. Hayatına son vermek amacı ile nehre atlamaya kalkışan Boudu, bir (burjuva) karakter tarafından kurtarılır. Bu karakter (Mr. Lestingois) tarafından eve alınarak Boudu‘ya yardım elleri uzatılır. Film aptalca ya da sıradan bulunabilir ama biraz inclendiğinde öyle olmadığı ortaya çıkacaktır (Bununla birlikte Renoir bu konuda çok cesurdur). Boudu karakteri basit bir karakter olmakla birlikte karşıtlıkları kendi içerisinde barındıran bir karakterdir. Hem korkunçtur hem de sempati duyulabilen bir karakterdir. Boudu bir anlamda “özgürlük”ü, “anarşi”yi, istediğin gibi davranabilmeyi yansıtmaktadır. Fakat daha derin incelendiğinde bundan daha fazlasıdır. Renoir klasik Fransız geleneğinden gelir ve daha çok Yunan mitleri ile haşır neşir olmuştur. Biz ise bunların yansımalarını Renoir’ın filmlerinde görürüz.
Yunan dünyasının Nietzsche’ye göre Apollon ve Dionysos olmak üzere iki tanrısı söz konusudur. Apollon’un dünyası daha çok düzenin, aklın, entellektin, mantığın, ölçülülüğün, tutarlılığın dünyasını temsil ettiği gibi; Dionisos’un dünyası ise doğayı, tutkuyu, coşkuyu, yaşama arzusunu ve “naturel impulses”ları ve daha çok “kaotik” olanı ifade eder. Sanat, estetik, tabiat, tarih ve insan bu kutuplaşmaya tabi olarak değişir. Bundan hareketle, bu filmde bir anlamda düzeni simgeleyen burjuva (middle-class) dünya ile kaosu simgeleyen dünya arasındaki çatışma anlatılır; ama Renoir’ın tarafgir olduğunu düşünmüyorum. Dünya için ikisi de gereklidir. Kaos belirli zamanlarda dünyaya hakim olur ve her şeyi tersyüz eder. Dünya ise bu kaotik altüstler ile zenginleşir. Boudu bu dünyada daha çok kaosu simgeler; Mr. Lestingois’in düzeni simgelediği gibi.
Ama Boudu salt “kaos”tan ibaret değildir. O bir anlamda “mantıklı olmayı” da ifade eder. Kendi mantığı ile burjuva karakterlerin aklını karıştırır. Filmin başında kendisine beş frank veren çocuğun verdiği parayı, altında son model bir araba olan bir “mösyö”ye vererek ona ekmek almasını söyler. Bir başka sahne ise Boudu’nun Lestingois’lerin evinde yemek yerken masayı lekelemesi neticesinde evin hanımının bu lekeyi çıkarmak için tuz dökmesi ve ardından Boudu’nun şarabı tekrar masanın üzerine dökerek bu eylemi tuzu çıkarmak için yaptığını söylemesi bunun bir örneğidir.
Boudu bir açıdan bakıldığında “doğal adam”dır. (homme natural; 18. yy batı edebiyatlarında şumülli bir yer işgal eden “le sovage noble” kavramının bir yansımasıdır. Daha çok batıdaki gezginler yabanda gördükleri “bozulmamış adam”ın erdemleri konusunda övgüler düzmüşlerdir. Jean-Jacques Rousseau bu konudaki öncü yazıları ile sürekli dikkat çekmiştir). Bu doğallığı daha çok burjuvaların dünyasına ayak uyduramamasında ve sakarlığında ortaya çıkar. Filmin sonunda tekrar doğaya dönmesi ise oldukça manidardır. Boudu “self-destructive” özelliklere de sahiptir ki doğanın Dyonisyan güçlerinin bir özelliğidir. Hem kaotik olması hem de “self destructive” olması…
Bununla birlikte Boudu aslında burjuva değerlerine dair bir saldırı adamı olarak da görülebilir. Bu doğru olduğu gibi bunu filmin tümüne yayamayız. Nitekim klasik ahlaki değerler açısından yozlaşmışlık ifade eden bir karakter olmasına rağmen (Mr. Lestingois) Boudu’yu kurtarmıştır.
Belki de bu self-destructive özelliği yüzünden Boudu’ya kimse tahammül edemez. Sadece evin sahibi Lestingois “doğal adam’ın iyiliğine” olan inancından dolayı ona diğerlerinden fazla tahammül eder. Aslında Lestingois burjuva değerlerinin mahpusudur. Onlar ile sınırlandırılmıştır. Boudu’da aradığı ise budur. Bir anlamda Boudu, Lestingois’in sahip olmak istediği özgürlüğün vücut bulmuş halidir. Bunun tersi de Boudu için geçerlidir. Aslında bunlar hayatın farklı görünümleridir.
Filmin sonunda Boudu’ya yüz bin frank çıkar ve hizmetçi ile evlenir. Nehirde kayıklar üzerinde bir düğün yapılır fakat Boudu’nun içerisinde olduğu kayık devrilir; diğer karakterler kurtulur ve karaya çıkar. Boudu ise nehirde sürüklenir. İleride karaya çıkarak -bir anlamda- diğer karakterleri atlatır. Onlar ise Boudu’nun ölüp ölmediğini veya kaçıp kaçmadığını bilmezler. Ama bu son devriliş oldukça ironiktir ki Boudu’nun hayatındaki “değişim”i tekrar vurgular. Hayatın Dyonisosvari güçleri yeniden hakimiyetini kurar ki bu devrilme bunun bir anlamda sembolik bir ifadesidir.
Yazan: Calderon de la barca