Bin Muhteşem Güneş

24 Ağustos 2024 Yazar: admin  
Kategori: Edebiyat, Eleştiri, Kitabiyat, Kitaplar, Roman, Romanlar, Sanat

Hem sıkmayan hem de edebi açıdan doyuran çağdaş yazar bulmak epey zor bugünlerde. ile tanışmak bu yönden büyük bir zevk oldu benim için. Afganistan gibi epey uzak ve her yönüyle mistik bir ülkede kökBin Muhteşem Güneş salmış, Amerika Birleşik Devletler’inde serpilmiş bir yazar Khaled. Yazdıklarıyla biz uzak insanları, kendi ülkesinde bir geziye götürüyor; Afgan modern tarihini verirken, ülkesindeki bireyin halini tasvir ediyor. Henüz diğer kitabını okumadım (Kite Runner / Uçurtma Avcısı), ancak bu kitaptan referans vererek söyleyebilirim ki çağdaş klasiklere girmeye adım adım yaklaşıyor.

Bin Muhteşem Güneş adlı kitabında Meryem ve Leyla adında iki ın yaşamını odak alarak, Afganistan’ın nerden nereye gittiğini bize iyi tasarlanmış bir kurguyla aktarıyor. Meryem gayrı meşru doğan bir “harami”, yani haramdan olma; Leyla ise modern bir babanın modern bir eğitimle büyütmeye çalıştığı eğitimli kızı. Koşullar bu iki ı bir araya getiriyor ve özgürlükleri için beraber savaşmalarına olanak sağlıyor. boyunca Afganistan şah devrimini, Sovyetlerin gelişini, Sovyetlere karşı başlayan cihadı ve sonrasında gelen iç savaşı adım adım biz de öğreniyoruz. Biraz lümpenlikten olsa gerek, oryantalist bakış açısından kurtulamayan yazar, kitabın sonuna doğru Amerikan işgalini –belkide istemeyerek– meşrulaştırıyor ve bizi de buna ikna ediyor. Ama buna gelmeden önce “ hikayesinin” erkek bir yazar tarafından aktarılması konusuna değinmek istiyorum.

Bir yazar için şüphesiz ki en zor şeylerden biri “kendinden olmayanı” kendinden bağımsız olarak bir bütünlük içerisinde karaktere oturtmak ve o Kadın İmgesikaraktere canlılık vermektir. Kimi yazarlar, kimi alanlarda şaşırtıcı bir ustalık sergiliyebiliyorlar, kimileri ise belkide beceremeyecekleri korkusuyla, bu işe hiç bulaşmıyor. Khaled elini taşın altına koymuş ve kendini Afganistan’da yaşayan bir ın yerine koyarak, o ın gözünden öyküyü kotarmaya çalışımış. Kimi noktalarda başarılı olsa da, boyunca “ı” dışardan gören gözlerce yarattığını saklayamıyor. Bir anlamda Nabokov’un yaptığı büyüyü yapamıyor. Bu dışarıdan görme işine, bir de Batı’nın üçüncü dünya ülkelerini görme biçimi eklenince, feodal-islami yaşam tarzını bilen okuyucu rahatsız oluyor. Çünkü gerçek hiç de böyle anlatıldığı gibi değil! Olaylar yaşanma olasılığı yüksek vakalar da olsa, bu olayların vuku bulma şekli ve bu olaylardan çıkan anlamlar / hisler / duygular çok farklı. Bu nedenledir ki Afganistan’da bir iç savaşı bitiren, dehşetengiz kıyımlar yapan ’a rağmen Amerika’nın müdahelesinin meşruluğu inandırıcı gelmiyor.

Kitaptaki erkek karakterlerin söylemleri ve bu söylemlerin etkileri epey inandırıcı olsa da kadınların söylemleri sanki biraz da “herhalde böyledir” veya “böyle olması gerekir” hissini uyandırıyor. Elbette Afganistan’da hiç yaşamamış ben, bir erkek olarak, Meryem ve Leyla karakterlerinin gerçekçiliğini tartışamam. Ancak sorun Khaled’in kadınları aynen benim gibi tasvir etmesinden kaynaklanıyor. Ve biliyorum ki her ne kadar ben, feodal toplumdaki ı öyle görsem de (veya görmek istesem de) o ın hisleri / yaşadıkları / düşünceleri / benim düşündüklerimin çok ötesinde ve çok daha farklı. Örneğin Leyla’nın kız arkadaşları ile kurduğu dostlukları biraz da küçümseyerek, yavan bir şekilde tarif eden yazar, erkeklerin dostluklarını bir güneşe benzetiyor ve şöyle devam ediyor:

“Erkekler için dostluk güneş gibidir, varlığı ve önemi tartışılmaz, ama yokmuşçasına davranılınır. Övmeye veya yüceleştirmeye gerek duyulmaz, ama yüce olduğu bilinir.”

Açıkçası bu yaklaşım bana epey cinsiyetçi gelmişti. İlerleyen sayfalarda ise , erkek karşısında güçsüz ve katiyen hiçbir söz hakkı bulunmayan olarak tarif ediliyor, ancak kitabın başlarında Meryem’in babası yasal karılarının baskısıyla kendi özkızını reddediyor ve onun mutluluğunu hiçe sayarak zorla evlendirilmesine karşı çıkamıyor. Bir yandan Meryem’in sert kocası Raşit (ki saygınlık ve konum açısından Meryem’in babasının epey aşağısında), diğer yandan dört karısının dırdırına yenik düşen Meryem’in babası Celil. Hangi erkek karakterine / daha doğrusu karakterine inanacağız? Kocasına hiçbir şey yaptıramayan Meryem’e mi, yoksa kendi öz kızını dahi reddetmesini sağlayabilen Celil’in kadınlarına mı? Meryem üvey annelerine kıyasla zayıf karakterli olabilir, peki ya Leyla?

Hasılı şu söylenebilinir ki kitaptaki ana karakterler yazarın kafasındaki “ tiplemelerine” boyun eğmiş durumda. Bu konuda, Maeve Binchy çok daha başarılıdır. Kadınların umutlarını, kırgınlıklarını, düşüncelerini ve düşleriniAfgan Kızı çok daha başarılı bir biçimde yansıtır ve birden fazla karaktere kendinden bağımsız olarak can verebilir.

Bu ayrıntıları görmezden gelirsek, Bin Muhteşem Güneş, oryantalist bakış açısına rağmen, üçüncü dünya ülkelerindeki kadınları anlatamasa da o kadınların neler yaşadıklarını biz rahat koltuklarında yaşayıp gidenlere başarılı bir biçimde anlatıyor, bir anlamda içimizde Afganistan ına bir duyarlılık sağlıyor. Khaled sayesinde Steve McCurry’nin Afgan Kızının olası yaşamına dalıp çıkıyor; onu fotoğraf olmaktan çıkarıp yaşayan, eti canı olan, gerçek bir insan olarak düşleyebiliyoruz.

Yazan: Emin Saydut

İlişkili yazılar

Yorumlar

5 Yorum on "Bin Muhteşem Güneş"

  1. GamzE on Sal, 25th Ağu 2024 11:06 am 

    Emeğinize sağlık hocam, yine başarılı bir çalışma olmuş; fakat bazı noktalarda hemfikir değilim. ‘Khaled elini taşın altına koymuş ve kendini Afganistan’da yaşayan bir kadının yerine koyarak, o kadının gözünden öyküyü kotarmaya çalışmış.’ Ben böyle düşünmüyorum açıkçası, yazarların şairlerden farkının -tabii istisnalar hariç- kendi duygularını yansıtmaksızın başka bir karaktere bürünmesi olduğunu düşünüyorum. Adı şuan aklıma gelmiyor fakat bir usta kendi duygularımı, hislerimi anlatacak olsaydım, yazar değil şair olurdum demişti ve ben buna katılıyorum. Açıkçası yazarın Afganistan’daki bir kadın karaktere bürünmesi ve bunu başarılı şekilde sunması pek övgüye değer değil. Birkaç cümle aşağıda söylediğiniz gibi, fakat yazar Amerikalı ya da oraya uzak, o kültürü bilmeyen biri olsaydı işte o zaman takdir ederdim ;) Daha önceki -Nabokov’un Lolitası ve Medyanın Küçük Starları- yazınızda bahsettiğiniz üzere Nabokov’un büyüsünü yakalayamıyor. Şüphesiz hem bu eserde hem Uçurtma Avcısı’nda yazarın üslubu değişmiyor, yine zıt karakterleri birleştiriyor. Keyifli bir yazı olmuş!

  2. Emin on Sal, 25th Ağu 2024 9:39 pm 

    tam da senin demek istediğini anlatmaya çalıştım zaten. iyi yazar başka bir karakteri kendinden bağımsız yazabilendir. ama bunu tam anlamıyla becerebilen çok da yazar yok. dostoyevski bunlardan biri. modern yazarlardan ise milan kundera var. ama khaled elini taşın altına soksa da pek becerememiş. sadece becermeye çalışmış. buna rağmen elini taşın altına koyması bile güzel bir iş çıkarmasına yetmiş. yiğidin hakkını da teslim etmek lazım :)

  3. nihal guzel on Sal, 20th Eki 2024 8:12 pm 

    emeğinize sağlık gerçekten.kitabı şu an okuyorum.yarısını okudum.türk dili dersinde bu ktabın sunumunu yapmayı düşünüyorum.bu kitabı daha cok insan okumalı diye can alıcı cümleler kurmak istiyorum, inşallah başarılı olurum..sınıfta 5 erkek ve 35 bayan var, umarım herkesin okumasını sağlarım.

  4. meral on Pts, 15th Kas 2024 11:29 pm 

    Yazınsal anlamda başarısını ya da başarısızlığını tartışmayı gereksiz buluyorum.Yazarın insanların dikkatini öyle ya da böyle Afganistan’da zulüm gören kadınlara, İslam adı altında Taliban’ın yaptıklarına,binlerce insanın hayatta tutunmaya çalıştığı mülteci kamplarına çekmiş olması azımsanmayacak bir başarıdır.Çevremde yazarın iki kitabıyla Afganistan’da olup biteni gören insanlar olduğunu görmem sebebiyle varsın yazar kadını uzaktan gözleyerek anlatsın.

  5. wherearethevelvets on Cum, 19th Kas 2024 3:35 pm 

    Meral arkadaşımızın cevabını “Yetmez ama evet” şeklinde yorumladım :)
    Bu yazıyı okuduktan sonra kitabın yanına bile yaklaşmam artık. Bence Afganistan’a düşündüğümüzden daha yakınız. Yani bir kitabı okuyup “Aaa demek oralarda öyle oluyormuş” demek için kendi toplumumuzdan fazla izole olmamız lazım. Yavaş yavaş oraya doğru yaklaşıyoruz. Çok eşli milletvekillerimiz olduğuna göre ve bizi onlar yönettiğine göre, rüyadan uyanmak için başka bir ülke hakkında yazılan bir kitabı mı okumalıyız?

Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!




Additional comments powered by BackType