John Carpenter Filmleri

Amerikalı yönetmen fantastik sinemanın en önemli isimlerinden biridir. Sinemaya başlamadan evvel rock müzikle ilgilenen ve bir rock müzik şarkıcısı olmak isteyen Carpenter gerçi bu dileğini —bildiğimiz kadarıyla— gerçekleştirememiş ama pek çok filminin müziğini kendisi besteleyerek içindeki müzisyenlik yeteneğini kısmen hayata geçirebilmişdir. Carpenter’ın her filmi aynı düzeyde değildir ama —kendi türünde çok kaliteli ve önemli filmleri de vardır; çok niteliksiz ve değersiz filmleri de— kendi alanında zirvedeki birkaç sinemacıdandır. Carpenter’ın çoğu filminde son derece karanlık, kasvetli ve iç boğucu bir atmosfer egemendir. Hemen tüm filmleri varolan kurulu düzene —özellikle tüketim toplumuna— yönelik bir başkaldırı niteliğindedir. Carpenter kendi ülkesindeki —Amerikada’ki— ve genel olarak tüm dünyadaki, kendisini rahatsız eden, değişmesini istediği yerleşik kalıpları dolaylı da olsa filmlerinde —korku ve bilimkurgu filmlerinde— sergiler. Onun kimi filmleri içinde yaşadığımız dünyanın ne denli korkutucu ve tekinsiz bir yer olduğunu —hatta belki de bir cehennem olduğunu— bir tokat gibi yüzümüze çarpar. Ve Carpenter’ın filmlerine esas korkutucu nitelik kazandıran da bu durumdur.

Üniversite yıllarında çektiği birkaç kısa filmden sonra 1974 yılında Dark Star (Karanlık Yıldız) isimli ilk uzun filmini çeker. Bu film kişisel görüşüme göre tarihinin en önemli ve karamsar bilimkurgu filmlerinden biridir. —Bizim ülkemizde pek bilinmez bu film— Geçmiş yıllarda okuduğum bir yazı, ’in dünyaca ünlü Godot’yu Beklerken adlı tiyatro oyunu ile bu film arasında parallelikler kurmuştu.

1976′da çektiği ikinci filmi Assault on Precinct 13 (13. Karakola Saldırı), kimilerine göre Carpenter’ın en iyi filmi sayılır. Carpenter’ın, hayranlığını sıklıkla belirttiği Amerikan western sinemasına —özellikle Howard Hawks’ın westerlerine; Rio Bravo vb.— pek çok göndermeler içeren bu filmden sonra yönetmenin dünyaca tanınmasını sağlayan 1978 yapımı korku filmi (Cadılar Bayramı) gelir. Bugün korku sinemasının en önemli klasik ve kült filmlerinden biri olarak kabul edilen bu film; tüyler ürperten müziği —Carpenter’ın kendi bestesi—, çok başarılı atmosfer yaratımı, ustalıklı görüntü ve kurgu çalışmasıyla korku sinemasının zirvelerindedir. ’ın büyük başarısının ardından pek çok devam filmi çekilmiş ancak ikinci ve üçüncüsü hariç diğerleri sinemasal açıdan başarılı olamamıştır. —İkincisinin senaryo ortağı ve yapımcısı; üçüncüsünün ise sadece film müziği bestecisi ve yapımcılarından biri olarak Carpenter’ın imzasına rastlarız. Üçüncü bölümden sonra çekilen ’ların yönetmenle hiçbir ilişkisi yoktur—

1979 yapımı The Fog (Sis) yine gerek atmosfer yaratımı ve gerekse de görüntü yönetimi açısından çok önemli bir korku filmidir. —Bu film kişisel görüşüme göre Carpenter’ın en iyi filmidir— The Fog’un birkaç yıl önce bir başka yönetmen (Rupert Wainwright) tarafından bir remake’i (yeniden çevrimi) çekildi (2005).

1981 yapımı Escape from New York (New York’tan Kaçış) ’ın ilk yüksek bütçeli filmidir. Geleceğin Amerikasına karamsar bir bakış getiren bu önemli ve artık klasikleşmiş bilimkurgu filmi, yönetmenin yerini artık iyice sağlamlaştırır.

1982 yapımı The Thing (Şey) ise gösterime girdiğinde gerek seyirciler, gerekse eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmasına karşın sonraki yıllarda değeri anlaşılan ve son derece iç karartıcı ve tedirgin edici bir korku filmi klasiğidir. —The Thing aynı zamanda yönetmenin Kıyamet Üçlemesi olarak adlandırılan filmlerinin ilk ayağıdır—

Sonraki iki filmi Christine (1983) ve Big Trouble in Little China (1986, Küçük Çin’de Büyük Bela) yönetmenin filmografisindeki başarısız filmlerdendir.

1984 yapımı Starman (Yıldız Adam) filmi ise kanımca değeri anlaşılamamış naif bir bilimkurgusal aşk filmidir. —Bu film de ülkemizde pek bilinmez—

1987 yapımı (Karanlıklar Prensi) yine değeri pek anlaşılamamış, oysaki düşünsel yönden çok gelişmiş —hatta belki de tüm Carpenter filmleri arasında en gelişmişi— ve son derece huzursuz edici, tüyler ürpertici bir korku filmidir. Yine kişisel görüşüme göre bu film ilerici ve sol nitelikler taşıyan bir korku filmidir. —, Kıyamet Üçlemesi’nin ikinci ayağıdır—

1988 yapımı They Live (Yaşıyorlar) yine ilerici özellikler taşıyan karamsar ve dar bütçeli bir bilimkurgudur. Sonraki filmi Memoirs of an Invisible Man (1992, Görünmeyen Adamın Maceraları), yönetmenin son anda çevirmek zorunda kaldığı en başarısız ve en az kişisel özellikler taşıyan filmidir.

In the Mouth of Madness (1994, Çılgınlığın Ötesinde) yönetmenin klasik korku yazarı H.P.Lovecraft’dan esinlenerek çektiği ve ne yazık ki yine değeri anlaşılamayan karanlık ve çok başarılı bir korku filmidir (Bu film de Kıyamet Üçlemesi’nin üçüncü ayağıdır).

1995 yılında gösterime giren Village of the Damned (Lanetliler Kasabası), 1960 yapımı eski bir Amerikan korku filminin (yönetmeni Wolf Rilla) çok başarılı bir yeniden çevrimidir. —Bu filmin de değeri pek bilinmemiştir—

1996’da çektiği Escape from L.A (Los Angeles’tan Kaçış) pek önemli olmasa da belirli açılardan ilginç ve nitelikli bir bilimkurgu—macera filmidir.

Carpenter’ın son filmleri Vampires (1998, Vampirler) ve Ghosts of Mars (2001, Mars’taki Hayaletler) ise son derece kalitesiz ve sıradan piyasa filmleridir. —Carpenter son zamanlarda büyük bir düşüş yaşamış ve son derece sığ ve basit filmler çekmiştir. —Umarız büyük usta eski şatafatlı günlerine dönüş yapabilir—

Görüldüğü gibi filmografisi inişli çıkışlı bir süreç izlemiştir. Her filmi değil ama kimi filmleri son derece kayda değer ve kaliteli. Filmlerinin pek çoğunun DVD’si ülkemizde de yasal olarak piyasaya sürülmüş bu fantastik ustasının önemli filmlerini ne yapıp edin izleyin. Fantastik sinemaya yepyeni bir soluk getirmiş usta bir sinemacıyla tanışacaksınız…

Yazan: Ömer Ziya Özkam

İlişkili yazılar

Yorumlar

9 Yorum on "John Carpenter Filmleri"

  1. divinia on Cts, 7th Şub 2024 6:44 pm 

    Ustanın filmlerini hatırlamış oldum. Elinize sağlık arkadaşım.

  2. leon on Paz, 8th Şub 2024 2:53 pm 

    Favorim Halloween filmidir. Defalarca izledim. Düşük bütçeli bir filmdir ama yıllar geçti ve değerinden pek bir şey yitirmedi.

    Son yıllarda Carpenter’ın geri vitese taktığı doğrudur. Küllerinden doğması gerekiyor, bakalım… :)

  3. Editör (sinefil78) on Çar, 11th Şub 2024 9:27 am 

    Hor görülen bu bağımsız Amerikan sinemacısı aslında belirli temalar üzerine giden bir auteur’dur. Tamam, filmlerinin bir bölüğü ucuz b-filmleridir fakat bu ucuz sinemanın Amerikan toplumu üzerine söyleyecek çok sözü vardır. Bütünü şüphe ve güven sorunsalı üzerine kurulu The Thing, dinsel paradigmalı Prince of Darkness, kapitalizm ve tüketim toplumu ile birlikte tek tip birey anlayışını iğneleyen They Live ve popüler kültürü eleştiren In the Mouth of Madness’ı asıl önemli yapıtları olarak görüyorum.

    “Halloween neden yok?” diye soracak olursanız, ben bu yapıtı muhafazakar vizyonundan ötürü oldum olası sevememişimdir.

    Ömer dostuma teşekkürler.

  4. wherearethevelvets on Cum, 13th Şub 2024 5:46 pm 

    En sevdiğim filmi “The Thing”dir.

  5. deniz yildizel on Sal, 17th Şub 2024 8:37 pm 

    Kalemine sağlık Ömer ;)

  6. Coco on Cts, 27th Haz 2024 2:04 pm 

    yeni filmini merakla bekliyorum, bakalım usta neler neler yapacak..

  7. nosferatu on Paz, 9th Ağu 2024 4:50 am 

    Genel anlamda sevdiğim bir yönetmen ama bazı filmleri çekilmez derecede kötü. Ucuz bütçelerle çekilmiş resmen sıkıcı filmler. Christine veya Escape from L.A. bu filmler arasında. “B movie”lerinden dolayı onu kimse ciddiye almasa da Halloween ve The Thing onu hatırlamamıza yetecek düzeyde filmler fikrimce.

  8. murti on Pts, 17th Ağu 2024 8:28 pm 

    Amerikan sinemasında yıllarca düzenli olarak korku filmi çeken bir yönetmen lakin tabii her dönem aynı istikrarı gösterememiştir.

  9. Argento on Çar, 19th Ağu 2024 12:14 pm 

    In the Mouth of Madness’dan beridir iyi bir film yaptı mı? Pek sanmıyorum. 2024′da gösterime girecek The Ward isimli filminin çekimlerine de başladı. Bir hayalet öyküsü olacak. Ümitsiz vaka diyorum ben :D

Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!