Kaos GL Dergisi “Nereden Nereye?” Diye Soruyor
Kaos GL Dergisi’nin 125 sayısı “göç ve mültecilik” dosyasıyla raflarda yerini aldı.
Nereden Nereye…
Aslına bakarsanız, tam da bu “nereden nereye”nin karşılığını aradık 125. sayılı dergimizin “Göç ve Mültecilik” dosyasında… Dosyaya çağrı yaparken, şunları söylüyorduk: “Taşrada yaşama imkânı bulunmadığı için metropollerde verilen uğraşıdan, hep geriye duyulan özleme ve tam gidememe hallerine… Ölüm korkusundan, başka bir ülkede yaşamaya mecbur bırakılmaya; yersiz yurtsuz kalma hallerimize… Mülteci LGBT’lerin İran’dan başlayan kara tren yolculuklarından, Türkiye’de “tekin olmayı bekleme” duraklarına… İşçi göçleri ve “ucuz işçiler”’den “cahil Türkler”e ve sonunda “terörist Müslüman” kimliğine evrilen göçmenlik hallerine… Entegrasyondan, asimilasyona… Soruyoruz: Sığınılan limanlar ve yeni yaşam alanları, gerçekten daha mı özgür?” İşte, güzel bir derleme ile karşınıza çıkıyoruz…
2007’de Beyoğlu Emniyeti’nde öldürülen Festus Okey’i bize hatırlatan Ayşe Parla; “hayatımızı-dilimizi-inancımızı-kim olduğumuzu belirleyen sınırlar” diyen Cavidan Soykan; trans kimliklere göçmenlik ve cemaat arayışı penceresinden bakmayı gösteren Hande Öğüt; Kürt kadınların zorunlu göç deneyimlerini aktaran “Ne Değişti?” kitabının yazarları ile söyleşen Hayrettin Özen; İslamofobi ve homofobi üzerine Almanya’dan iki akademisyen, Almanya’da göç ve entegrasyon üzerine örgütlenen Türkiyeli aktivistler ve “Kimse İllegal Değildir!” diyen İsveçliler ile üç sohbeti derleyen İmge Oranlı; içten dışa göçü anlatan Levent Şentürk; “İnsan ve Avrupa ne istiyor?” diye soran Murat Çınar; mültecilerin haklarının ihlal edilmesine ev sahipliği yapan ülkelere değinişiyle Nalan Özdemir; karanlıktan aydınlığa çıkmayı fısıldayan, lezbiyenlerin gündelik hayatına değinişiyle eşsiz paylaşımın sahibi Nevruz Aksu; futbolun göç haritasını çıkaran Osman Bulugil; sosyal hizmet alanının penceresini LGBT mültecilere doğru zorlayan Özge Arslan; Almanların kafasındaki homojenlik algısına dair Ulaş Yılmaz’ın sözlerini derleyen Philip Eicker; “Avrupa’nın durgun denizinde boğulan gençler”i bize anlatan Poyraz Şahin ve Suriye’de yaşayan “Filistin’in dışındaki en büyük Filistin köyü”nün sakinlerinden Umm ile görüşen Şenay Özden… İmge Oranlı’nın editörlüğünde hazırlanan dosyamızın konukları ve hikâyeleri saymakla bitmez.
Dosya dışı konuklarımız ise, İstanbul’a yolu düşen Madonna’nın gönül izlerini süren Cenk Erdem; queer bağlamında kuramdan, edebiyata, sinemadan ve çağdaş sanat pratiklerine uzanan büyük bir seçkiyi bizlere aktaran Cihan Erdal ve “Hollywood’un eşcinsellikle imtihanı”nı derlediği eşsiz yazısıyla Hakan Bilge…
Yazıların anlamını, el hünerleriyle göklere taşıyan resim çalışmalarıyla ise, Gülçin Aksoy dergi ve dosya kapağını; Serpil Odabaşı ise UMUM’u taçlandırıyor.
126. sayı yolda… Eylül-Ekim sayımızda “Hastalıktan İdeolojiye Damgalamaya Karşı Bedensel Direnişler” dosya konusunu keyifle okuyacağımız günlerde buluşmak üzere… Yazılı ve görsel çalışmalarınızı editor@kaosgl.org adresi ile paylaşmanız için son tarihimiz 5 Ağustos!
Kaos GL Dergisine abone olmak için:abone@kaosgl.org
http://www.kaosgl.com
İçindekiler
Göç ve Mültecilik
Kırılganlığın “kimliksiz”likle pekiştiği süreçler…
Ne Değişti?
İnsan ve Avrupa ne istiyor?
İçten dışa göç: Uygarlığı geride bırakırken…
“Filistin’in dışındaki en büyük Filistin köyü”
Peki, kim bu LGBT mülteciler?
Karadeniz müziği, aşk ile…
Fırat ve Dicle’nin azgın sularında yüzmesini öğrenip Avrupa’nın durgun denizinde boğulan gençler
4-5 Dakika…
Aslında Hepimiz Birer Göçmeniz!
İslamofobik Irkçılık, “Doğulu Egzotik Geyler” ve Irkçılık Karşıtı Türkiyeliler
Madonna ile cennette…
İngen İllegal! / Kimse İllegal Değildir!
Nikita Dhawan ve Maria Castro Varela ile
“Almanların inandığı o homojenlik gerçekte yok”
Mülteci, Siyaset ve İnsan Hakları
Trans Kimlikler, Göçmenlik ve Cemaat Arayışı
“Muammanın peşrevinde muallâktayız”*
Futbolun Demografisi ve Oyuncu Göçü
LGBT Gündem
Hollywood’un Eşcinsellikle İmtihanı
Farkında mısın?
Söyleyin, biri bana bunu açıklasın. Sosyal bilimlerinizi, pozitif bilimlerinizi her ne ise kullanın bana, bize yardım edin.
Rutin bir akşam haberleri izlemek için televizyonun karşısına geçtim. Bir haber anonsu duydum, o sıra su içmek için mutfağa yönelmiştim. -Antep’te düğün kana bulandı, yakın akrabalarından dört kişiyi yanlışlıkla öldürdü. Hemen ekran başına döndüm. Bu yanlış malumunuz düğün kutlaması için havaya ateş edilmesi sonucu gerçekleşen sık sık duyduğumuz önemli sorunlardan. Hem de pompalı tüfekle vuruyor damat akrabalarını, düşünebiliyor musunuz? Hadi bakalım, hangi gelişme hangi ilerleme hangi modernleşiyoruz safsataları bu sorunun cevabını verebilir? Neden yapar bir insan bunu. Silahın bu kadar kutsallaştırıldığı, feodalizmin bangır bangır yaşandığı topraklarda yaşananlar için şaşırmamak mı gerek yoksa. Ama yok, biz ilerliyoruz her yönden öyle değil mi? ekonomik göstergeler, etnik sorunlar, politik tanımlamalar yetmiyor bunu açıklamaya. Bu başka bir şey, görünen ama görülmek istenmeyen GERÇEKLER…
Bunlar aklımda dönüp dolanırken diğer habere sert bir giriş yapıyor spiker olayı anlatışı sanki bir tragedya kahramanın son replikleri gibi…
Ailecek seyir halinde bir araç. Baba 15 yaşındaki oğlunu direksiyona geçiriyor… Sonuç bir katliam, ailenin küçük üyesi bir kız dışında tüm aile yok oluyor… Bunun ötesinde ne yazacağımı bilemiyorum. Cehaletin kıskacında bu kadar vahim hatalar yapılması ve sonuçlarının bu kadar trajik olmasını kabullenemiyorum. Araçtan sağ kalarak kurtulan o kızın geleceğini düşünüyorum. Psikolojik olarak belki hayat boyu unutamayacağı görüntülerin belleğinde kalmasıyla nasıl bir hayat yaşayacak. Suçlu bulmak gerek evet suçlu! Baba sadece suçlar zincirinin son halkası, kökenleri büyük bir insanlık tarihinin içinde yatıyor… Olaylar değişiyor zaman ilerliyor ama yapılan hatalar sonucunda yıkımlar hep aynı… Mantık biliminin açıklamaya yetmediği olayların absürtlüğü ise insanın varoluşu ve yok oluş süreçleri arasındaki anlamsızlığı açığa çıkartıyor.
Ne anayasa çalışmalarınız umurumda oluyor ne de başka şeyleriniz. Her gün bu olayların benzerlerinin yaşandığı bu coğrafyada gözlerimiz körleşiyor. Acılara duyarsız ve unutkan yaklaşıyoruz. Medya cehenneminin seyirlik maymunlarından başka bir şey olamıyoruz. Skor tahtası gibi yaklaşıyoruz ölümlere…
Sayıları öğreniyoruz sadece, çatışmada ölen 5 kişi, kazada ölen 8 kişi… Kimlik bilgilerinden başka hiç bir şeyin izi kalmıyor yok oluyor… Arşivlerde saklıyoruz milyonlarca ölümün trajik kayıtlarını… O bizden çok çok sonraki insanlara kalan kayıtlar ne söyleyecek merak ediyorum… Bizim çağımız maalesef tragedya eserleri ortaya çıkaramıyor ama trajedileri sürekli bir halde büyük çoğunluğun son durağı olarak kurguluyor.
Hani yakınları tarafından öldürülüp evin bahçesine üzerine beton dökülerek gömülen küçük kız vardı ya? Onun çığlığını duyabildiğimiz zaman anlayacağız GERÇEKleri…
Uygarlaşma denilen durak, insanlık tarihinin bulaşıcı yıkımından başka hiçbir şeyi ortaya seremedi mi?
serkanfirtina35@gmail.com
Yazarımızın öteki yazılarını okumak için tıklayınız.
Mavi Yeşil Dergisi: 76. Sayı
Mavi Yeşil’in 76. sayısı çıktı…
Temmuz-Ağustos 2024 tarihli yetmiş altıncı sayımızla on üçüncü yılımızın ikinci yarısına başladık. 2024’nin bu sıcak yaz günlerinde futbol heyecanı, dünya ile birlikte bizi de kuşatmışken yeni bir sayımızla çıkıyoruz okur karşısına. Yaşamın sıradanlıklarının kuşatmışlıkları arasındayken bizler, muhalif düşünür Roger Garaudy, doksan dokuz yaşında veda etti dünyaya; Marquez ise bundan böyle yazamayacak durumda. Mavi Yeşil, edebiyat dünyamızda küçük bir ada; bir gün bu ülke sanat ve edebiyatı gündemine alabilirse adacıkları gözle görülebilecek duruma getirebiliriz belki. Düşürülen uçağımızın tartışmaları yankılanarak sürerken “sanat gündemi” için bir süre daha bekleyeceğiz gibi.
76. sayımızı, dergimizde ilk kez yazan Canan Sevinç’in, Anadolu gerçeğine başka bir boyut kattığı, Türk romanında sürgün mekânı olarak Anadolu konulu yazısıyla açıyoruz. Havvaana Karadeniz ise ontolojik bir yaklaşımla Olvido’yu yeniden değerlendiriyor; bu okumayla şiirin katmanlarında uzun bir yolculuğa çıkarken bir şiire, okurken yaklaşımımız ne olmalı sorusuna yanıt buluyoruz. Elif Balcı Kaştaş, ülkemizde ne yazık ki sıklıkla eksikliğini çektiğimiz, kendini bir öncekinin üzerine kurarak ilerleyen eleştiri türüne dikkat çekiyor. Hakan Bilge, dergiye renk katan sinema yazılarından biriyle aramızda; yazarımız bu kez politik bir film üzerinden ülke ve insanlık gerçeklerine değiniyor. Davut Bayraklı, Sezai Karakoç’ta geleneğin izini sürüyor. Gülnihal Keleş, Tanpınar’ın Mahur Beste romanında medeniyet fikri üzerine yoğunlaşıyor. Kadri Raşit Akdeniz, gelişmekte olan öykücülüğümüze yeni eklenen bir ismi, Yıldırım Türk’ü ve kitabı Ayrı Düşmüş Zamanlar’ı tanıtıyor. Dergimizin en genç yazarı olarak dikkat çeken Kübra Akbulut da Kafka üzerine yazdığı yazısıyla aramızda. Esra Polat, Haldun Taner’in Yalıda Sabah adlı öyküsünü “saltanat imajı” ekseninde değerlendiriyor. İrfan Polat Bir Dilim Hayat, Mustafa Bilgücü Üç Kâğıt Parçası adlı öyküleriyle aramızda. Pınar Doğu, Yiğit Tornacı, İsmail Çakmak, Gülçin Sahilli ve Engin Sevinç bu sayının şairleri.
76. sayının içindekiler:
Canan Sevinç/Türk Romanında Sürgün Mekânı… 2
Havvaana Karadeniz /Olvido’yu Ontolojik Okuma… 6
Elif Balcı Kaştaş/Biyografik Eleştiri… 10
Pınar Doğu/Mavi Sonatı…13
Hakan Bilge/Politik Bir Film Üzerine…14
Yiğit Tornacı /Susmanın Boyutları… 17
Davut Bayraklı/Sezai Karakoç ve Gelenek… 18
Gülnihal Keleş/Mahur Beste’de Medeniyet Tasavvuru… 20
Kadri Raşit Akdeniz/Ayrı Düşmüş Zamanlar… 24
Kübra Akbulut/Dönüşüme Direnen Yazar… 25
İsmail Çakmak/Mavi ve Hasret… 26
Esra Polat/Yalıda Sabah Öyküsünde Saltanat İmajı… 27
Engin Sevinç/ Salıncak… 28
Mustafa Bilgücü/Üç Kâğıt Parçası… 29
İrfan Polat/Bir Dilim Hayat… 31
Gülçin Sahilli /Gül Kedisi… 32
Editör
Sezgin Taş