Charles Baudelaire - Lanetlenmiş Kadınlar

27 Aralık 2024 Yazar:  
Kategori: Edebiyat, Siir, Ustalara Saygı

Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran 

 Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,

 Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran

 Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.

 Sabah uyandığında nasıl başını yolcu

 Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,

 Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu

 Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.

 Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,

 Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,

 Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları

 Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.

 Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen

 Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,

 Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen

 Gözlerini örtmüştü Hippolyte’in üstüne.

 Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz

 Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,

 Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,

 Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.

 Kurbanının gözünde arıyordu durmadan

 Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri

 Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan

 Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.

 -Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?

 Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,

 İlk güllerin kutsal adağını o kaba,

 O yaban soluklara asla sunmaman gerek.

 Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri

 Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,

 Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,

 Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;

 Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,

 Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,

 Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,

 Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

 Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,

 Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,

 Daha loş arzuların kaldırıp perdesini

 Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!

 Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:

 -Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim

 Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi

 Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.

 Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı

 İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen

 O yoğun ve o kara hayalet taburları

 Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,

 Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,

 Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?

 Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,

 Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

 Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,

 Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,

 Beni yakacakları ateş ve cehennemim,

 Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

 Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,

 Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,

 Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:

 -Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?

 Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,

 Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,

 Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip

 Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

 Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi

 Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,

 Bir işe yaramayan inmeli bedenini

 Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

 Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;

 Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;

 Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine

 Bana getireceksin, azapla dolu, solgun…

 Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!

 Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,

 Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir

 Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

 Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!

 Euménide’in, elinde meşale, kanına dek

 Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin

 Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

 Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,

 Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!

 Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,

 Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!

 -İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,

 İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan

 Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar

 Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

 Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç

 Uğultusunda, koşun en son noktasına dek

 Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç

 Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;

 Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize

 Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi

 Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,

 Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.

 Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı

 Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,

 Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları

 Etinizi bir bayrak misali titretiyor.

 İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,

 Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;

 Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,

 İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!

Charles Baudelaire - Lanetlenmiş Kadınlar

()

Çeviren: Erdoğan Alkan

Yorumlar

Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!