Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi
Kasım 28, 2024 by Editör
Filed under Edebiyat, Ustalara Saygı
Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından Tüyap’ın son günü düzenlenen ‘Nazım Hikmet’in Açlık Grevi’ başlıklı söyleşide Hikmet’in 28 yıllık mahkumiyetinin 12.yılında başlattığı açlık grevi direnişi sırasında yazdığı 8 sayfa üzerine notların tıpkıbasımının yer aldığı dosya ele alındı.
Bilgi Yayınları tarafından Mayıs 2024′de sınırlı sayıda basılan”Nazım Hikmet’in Açlık Grevi” Yeşim Bilge Bengü tarafından yayına hazırlandı.
Söyleşiye katılan Memet Fuat Bengü’nün oğlu Kenan Bengü; “Dosyaya eşim Yeşim’le katkımız esas olarak ellimizdeki arşivi açmaktır” diyerek görev bildikleri bu arşivinin geniş kitlelere ulaşabilmesi için Bilgi Üniversitesi Yayınları ile başladıkları işbirliğini sürdürdüklerini ve yeni tıpkıbasımlarla sürdüreceklerini Fahri Aral’ın “çılgın” özverili bir yayıncı olduğunu söyledi. Bu sözleri onaylayan Fahri Aral da açlık grevi öncesi sonrasını belgelerin slaytlarını da göstererek açıkladı. Aral, “Nazım Hikmet’in beni en etkileyen sözü dosyanın iç kapağında da yer alan,” Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum” dur. Bu cümle Nazım’ın her koşulda güçlü bir dille eşsiz ürünler vermeye devam ettiğinin kanıtıdır” dedi. Yayında yazıları yer alan yazarımız Turgay Fişekçi ve Kıymet Coşkun’da edebi ve siyasi dönem içinde yer alan notlardan yola çıkarak Nazım Hikmet’i anlattılar.
“Nazım Hikmet çağdaş tarihimizin en önemli figürlerinden biridir” diyen Fişekçi, adından da anlaşılacağı gibi grevin içindeyken yazdığı, durumu bütün çıplaklığıyla betimleyen “Açlık Grevinin Beşinci Gününde” şiirini de okudu. Söyleşide Nazım Hikmet’in açlık grevinin Türkiye’de bir ilk olduğunun, hiçbir zaman devletle ortak bir paydasının olmadığının, yaşadığı hiçbir yerde eğilip bükülmediğinin, Türkçeye bağlılığının altı çizildi.
SanatLog Haber
Pauline Legrand - İtiraflar
311artworks 5.Aralık.2011-24 Aralık 2024 tarihleri arasında Fransız sanatçı Pauline Legrand’ın “İTİRAFLAR” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor…
Fransız ressam Pauline Legrand, Paris’te doğmuş, İstanbul’da yaşamaktadır. Angers Güzel Sanatlar Akademisi’inden 2024 yılında dereceyle mezun olmuştur. Fransa’da muhtelif yarışmalarda ödüller kazanmıştır. Dünyayı gezdiği yıllarda, Fransa’da, Sao Paulo Brezilya’da ve Brüksel Belçika’da çeşitli karma sergilere katılmıştır.
Sanatçının işlerinde her zaman, toplumsal belleğimizden imgeler ve semboller bulabiliriz.
“İtiraflar” Türkiye’deki ilk kişisel sergisidir. Sanatçı, avcı figürünün romantizminden ve bu bağlamda insan ve hayvan dünyalarının arasındaki karmaşık ilişkiden büyülenmiştir. Bu etkileşimi deşifre ederken, çoğunlukla absürd sahneler kurmakta ve bunları mizahi bir anlayışla resmetmektedir.
Kompozisyonları sürreel görünse bile eserler belli bir insancıllığa ve gerçekliğe sahiptir. Sergi tavır olarak avlanmanın taraftarı veya karşıtı değildir. Geleneksel avıcılığın zaman içerisinde değişerek, temel bir ihtiyaç olmaktan çıkıp bir spor haline dönüşmesini, varoluşumuzun bu ilginç halini incelemektedir.
SanatLog Haber
İpekbaskı (Serigrafi) Koleksiyon Karma Resim Sergisi
Kasım 28, 2024 by Editör
Filed under Duyurular, Sanat, Sanatsal Etkinlikler
Düş Yolcusu Sanat Durağı, 3 Aralık 2024 Cumartesi günü açacağı yeni sergisini, ipekbaskı (serigrafi) ile üretilmiş özgünbaskı bir seçkiden oluşturuyor…
Remzi Oğuz Yılmaz’ın Boyalı Değirmen Sanat Atölyesi ürünü olan özgünbaskılar 1987’den günümüze dek yapılmış çalışmalardan bir seçki niteliği taşıyor.
İbrahim Balaban, Şadan Bezeyiþ, Mehmet Özer, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Nazan Erkmen, A. Gözükızıl ve Ercan Armutçu’nun özgünbaskı resimlerine yer verilen sergi, 16 Aralık 2024 tarihine dek açık kalacaktır. Bir özgünbaskı tekniği olarak ipekbaskının (serigrafi) hem boyut hem de teknik olanaklarını izleyebelmek açısından doygunluğu olan bu sergi, yıl sonuna yaklaşılırken, etkileyici bir “tür” seçkisi olarak sanatseverlerin ilgisine sunuluyor.
Düş Yolcusu Sanat Durağı
Açılış kokteyli
3 Aralık 2024 Cumartesi
Saat: 16.00-21.00
Bağdat Caddesi,
Plajyolu Haldun Taner Sokak No: 16/B
(Caddebostan Kültür Merkezi Çaprazı)
Caddebostan-Kadıköy-İstanbul
www.dusyolcususanatduragi.com
0216 386 99 03
Gsm : 0542 625 22 02
E.posta : dusyolcususanatduragi@gmail.com
SanatLog Haber
Bataklıkta Bir Sanatçı: Yaşar Kurt
Kasım 26, 2024 by Editör
Filed under Dünya Müziği, Müzik, Müzik Albümleri
Öyle olduğu söyleniyor ki, ülkemizde eline gitar alan her genç, Yaşar Kurt’la başlarmış müzik yapmaya; ona özenir, ondan etkilenirmiş. Sebebi nedir, bilmiyorum. Buna mukabil, “muhalif rocker” dendiğinde, akla ilk gelenlerden birinin Kurt olduğunu biliyorum. Hem herkesin sevdiği, beğendiği bir sanatçı olup hem de muhalif olabilmenin nasıl mümkün olduğunu ise, hiç anlamıyorum. Burada da zaten, adı geçen kişinin, popülerliği muhalifliğe tercih ettiğine, muhaliflikten istifa ettiğine değinmek istiyorum.
Sekiz yıl sonra çıkardığı “Güneş Kokusu” adlı albümü ile, sanatçı, şu günlerde hayli gündemde. Fakat henüz, albümün güzelliği, kalitesi, bir yerlerde zikredilmiş değil. Yaşar Kurt, geçtiğimiz haftadan beri, verdiği mülakatlarda söyledikleri ile anılıyor.
Yıllarca, büyük bir zevk ve beğeni ile, yazılarını okuduğunuz, şarkılarını dinlediğiniz, konuşmalarını takip ettiğiniz kişilerin; gün gelip de bütün o beğeninizi bile unutturacak derecede saçmalaması, yani daha nazik ifade ile, bir “kopuş” yaşaması; belki sizin sürekliliğinizi pekiştirebilir; ancak, yaşayacağınız kandırılmışlık duygusu, büyük bir handikap olarak ortadadır.
Cem Karaca’nın ölmeden evvel, Fethullah Gülen’e merak sarması; İlkay Akkaya ve Sırrı Süreyya Önder’in Said Nursi hayranlığını açıklaması; Yılmaz Odabaşı’nın referandumda “evet” demesi; o güne dek kendilerini takip edenleri üzmüştü ya; doksanlı yıllardan bu yana, solcu gençler için önemi olduğu söylenen Yaşar Kurt da, bu “üzen tayfa”ya, an itibari ile iltica etmiş görünüyor.
Belki parantez içinde söylemem gerekiyor, adı geçenlerden, Cem Karaca dışında hiçbiri ile ilgili, bunlar nereye dönerlerse dönsünler, herhangi bir üzüntü yaşamadım; hiçbiri ile bir “siyasi bağ”ım yoktu zira, olamaz da! Fakat şu önemli, bu konuda üzüntüm, “açılım kahvaltısı”nda ekmeğini reçelleyen Sırrı Süreyya’dan hala büyük bir devrimci yaratmaya çalışanların durumunadır!
Derdimiz sanıyorum anlaşıldı. Şimdi, konunun asıl kısmına, Yaşar Kurt ile ilgili bölüme ayrıntılı biçimde bakabiliriz.
Sanatçının 13 Kasım tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan röportajında söyledikleri, evet kendisini tekrar gündem haline getirmiştir; belki de artık herkes için tek amaç budur; fakat, bir şeylere, AKP’nin iktidarını olumlayacak tuzaklara bu kadar hızlı ve gönüllü biçimde düşmek, saflık değilse eğer, yılgınlıktır.
Samet Altıntaş isimli şahıs, Yaşar Kurt’a, açıkça görülüyor, yeni albüm ile ilgili üç tane klişe soru yöneltiyor ve daha sonra, nasıl bir yöntem ve kafayla ise artık, “lank” diye soruyor: “Antimiliter şarkılar yapan bir sanatçı olarak sivil-asker ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?” Niyet açıktır; ancak gazeteci sıfatlı birinin bu kadar özensiz olmasının nedeni nedir, ne olabilir? -Cevap malumdur.
Peki ya, bu bir kenara, muhalif sanatçı olarak anılan birinin, sorunun aptalcalığına aldırış etmeden, cevaba girişmesinin hikmeti nedir?
Antimiliter şarkıdan kasıt, korkuyorum anne, al beni içine, diye başlayıp askerlik yapmak istemeyen bir adamın feryadını içeren şarkıdır. Ordu’yu peygamber ocağı olarak gören, askeri darbe süreçlerinde darbecilere methiyeler düzen bir geleneğin gazetecisinin, konuyla ilgili soru sormaya hakkı yoktur; bu bir. İki, askerlik yapmak istemeyen bir kişinin içinde bulunduğu mesele, asker-sivil ilişkilerine kesinlikle dâhil olamaz, edilemez. Üç, askerlik yapma ile ilgili kanunları da, pek tabii, siviller düzenler. Yaşar Kurt’un ilgili şarkısı da kesinlikle “asker karşıtı” değildir, bu da dört.
Lakin sanatçı, yıllardır bir yerlerde konuşamamanın üzüntüsü ile belki de, bırakın soruyu sorana eleştiri yöneltmeyi, böyle bir soruyu yakalamış olmaktan duyduğu mutlulukla, uçarak yanıtlar üretiyor! Uçarak yanıtlar ürettiğinden, Samet Altıntaş’ı bile geride bırakıp ondan daha absürt, konu dışı şeyler zikrediyor.
Neymiş: “1980′de askerler tarafından her şeyin yok edildiğini görmüş biri olarak söylüyorum, çok büyük ve olumlu manada bir değişim var. Darbeciler bu ülkeye inanılmaz zararlar verdi çünkü her alanda. Sivillerin inisiyatifi eline alması gerekiyor. Çünkü askeriyenin çözümleri belli. Askere sen bomba atma, silah çekme diyebilir misin? Sivil otorite her zaman diyaloga açıktır. Daha barışçıdır fıtratı gereği. Hükümet, toplumun sivilleşme yönündeki taleplerini karşılamıştır.”
Ne kadar da “kritik” tespitler… Doğru, askere bomba atma diyebilir misiniz siz? Bu ülkenin ordusu zira, canı sıkılınca savaş çıkartan, silah çeken bir grup meczup personelden ve onlara kul köle askerlerden oluşuyor. Hayır, bu meczuplar işin kötüsü, diyaloga da açık değiller. Siviller ise, fıtrattan kaynaklı konuşkandır, candır.
Deniyorum; fakat olmuyor, bu denli önemli bir konuda, ironi bile yapılamıyor. Yahu, bunlar bir yana, muhalif sanatçı denilen bir kimse, siviller fıtrat gereği şöyle olurlar, cümlesini nasıl kurabiliyor? İnsanların dünyaya gelişleri esnasında, onlara asker veya sivil diye bir kategorizasyon mu sunuluyor? Seçilen alana göre, belirli özellikler mi yükleniyor? Mesleki konumlar, nasıl yaradılışın konusu haline gelebiliyor?
Ya hükümetin, toplumun sivilleşme taleplerini karşıladığı iddiası ne oluyor? Solcu diye bilinen birinin, neoliberalizasyon sürecini sivilleşme olarak görmesi, bilgisizliğin hangi basamağına denk geliyor?
Konuya ara verip sormak gerekiyor: Daha önce de yaşandı. Sosyalist sıfatlı kimseler, Zaman’a çok fazla konuşuyor ve bunlarda, ilgili kişiler, mütemadiyen saçmalıyor. Bu neden kaynaklanıyor? Acaba gazete, bu kişilerin, AKP-Cemaat’i öveceğini bildiğinden mi onlarla görüşüyor; yoksa bu kişiler, Zaman ismi geçince mi heyecanlanıp yandaşa dönüşüyor?
Muhabir, hazır “askerlik yapmaya karşı” bir solcuyu yakalamışken, devam ediyor: “Ama öte yandan az da olsa orduyu göreve çağıran bir kafa var. Bu zihniyete karşı neler söylemek istersiniz?” Sorunun “muhteşem”liği cevaba da bir görkem katıyor doğrusu, Yaşar Kurt, Fikret Başkaya mı okumuş yoksa o kadar “teori”ye gömülmeyip Baskın Oran’la mı yetinmiş bilinmez; ancak liberal ezberler, su gibi dökülüyor sanatçının ağzından, iyi ezberlemiş: “İttihat ve Terakki’den beri bu ülkenin yöneticileri asker kökenliydi. Yine cumhurbaşkanlarının çoğu asker kökenliydi. Askerlerin oluşturduğu bir tarih var bizde. Cumhuriyet ideolojisinin en güvendiği zümre askerler. Bu mantalitenin neler yaptığını hep beraber gördük. Darbeler kimin haklarını korudu?”
Evet, Yaşar Kurt, madem sordun, yarım bırakma, sorunun cevabını da ver; darbeler, faşistlerin, dincilerin, hepsinden önce de patronların çıkarlarını korudu, de!.. Yoksa sen, darbelerin, on tane yüksek rütbeli generalin maaşını artırmak için yapıldığını mı düşünüyorsun? Asker kökenli yönetici seni niye rahatsız ediyor ayrıca, yönetici Fethullahçı olunca sorun yok da asker olunca mı var? Hem o asker Cumhurbaşkanlarını Meclis seçmedi mi? Al işte, senin sivil dediğin adamlar askerci çıktı, şimdi n’olacak?
Geliyoruz röportajın “en önemli” kısmına; “en güzel” soru sona saklanmış, belli ki final vurucu olsun istenmiş: “Malum ana gündemlerden biri Kürt sorunu. Sizce nasıl çözülür bu mesele?” Her şeyin kurmaca olduğu o kadar bariz ki, pat diye geliyor yanıt: “Fethullah Gülen’in açıklamaları oldu yakın zamanda. Hocaefendi’nin düşüncelerini destekliyorum. 12 Eylül’de sokağa hâkim olanların 30 senedir bu meseleyi çözmesi gerekirdi. Kürt sorununun çözümünde iki tarafın da samimi olması gerekiyor. Hükümet yöntem olarak açılıma gitti; ama iş zordu. Sıkıntılar mutlaka olacaktı. Nitekim açılım sabote edildi de. İki taraftan da mevcut durum üzerinden var olanlar açılımı provoke etti, ediyorlar da.”
Ne demeli, nasıl demeli bilemiyorum; ama, memleketin duyarlı bir sanatçısının, Kürt sorununa dair çözüm önerisi, nasıl olur da mazisi iki yıllık politikaların desteklenmesi olabilir ki? Sormazlar mı adama; AKP ve Cemaat olmasaydı, Kürt sorunu çözülmeyecek miydi veya Kürt sorununa hiç başka bir çözüm önerilmeyecek miydi? AKP ve Cemaat olmasaydı, sen bu soruya yanıt veremeyecek miydin? Yıllardır seni dinleyen solcu çocuklardan mı bir şey öğrenmedin?.. Yazık!
Sorusunu geçelim, bir alıntı daha: “Modernist devrimin halka ödettiği bir bedel var Anadolu toplumunda. Yeni anayasa ile devlet halkıyla helalleşmeli. Ve bunu en kısa zamanda yapmalı.” Gayet güzel, yukarıdakiler, yanlış siyasi çizginin kafada yarattığı karışıklıktır; ancak bu söylem cehaletin farkında olmaksızın ifşaatıdır. Modernizmden, modernist devrimden zerrece anlamayan bir solcu sanatçı; çok hoş!
Yaşar Kurt’a Ermeniliği ile ilgili de soru sorulmuş; ancak buna değinmeye bile gerek yok, kendilerinden başkasına yaşam hakkı tanımayan İslamcıların oltasına nasıl gelinir ve buradan nasıl saçmalanır, daha fazla irdelemek anlamsız.
Artık, şahsın üzerinden devam etmeyelim ve birkaç genel şey söyleyelim. Demokrasi denen kavram, aslında bir bataklığın adıdır. Patron sınıfının, karakterini şekillendiren faşizmi gizlemek, perdelemek için, evvela mecburen sonra da şeklen, sosyalistlerle halkın arasında yarattığı mesafenin sınırları çizilmiş halidir. Kavganın yerine “barış”ı, devrimin yerine “reform”u, özgürlüğün yerine “serbest”liği koymasıdır. Bu lafızlarla kandırdığı insanları kendine kul köle yapmasıdır.
12 Eylül sonrası, solumuzun yenilgi kompleksi, hatayı hep içsel anlamda araması ve Batı’da esen yeni ve dandik sol rüzgârlar, Türkiye devrimci hareketini epeyce yıprattı; geldiğimiz yer ortadadır, Kürt sorununa, Alevi meselesine, türban problemine, Ermeni dalaşmalarına çözüm olarak, sürekli demokrasi talep eden bir solculuk anlayışı!
Teoriyi artık Lenin’den değil Radikal İki’den öğrenmeye çalışanların, kendilerini içine soktukları durum bellidir ; ya AKP’ye aleni veya gizliden destekçilik ya da Kürt hareketine iltica!.. Bu atmosferin, çok da okuyup yazması olmayan; ancak popüler işler yapmaları sayesinde bir yer edinen sanatçıların kafasına nasıl işlediği ise, asıl konumuz. Yaşar Kurt örneğini bu yüzden bir yazı haline getirme gereği duydum.
Demokrasi denen bataklık, AKP döneminde iyice genişlemiş, hem de derinleşmiş, buradan kurtulmak da oldukça güç hale gelmiştir. Kurt da maalesef buraya çoktan düşmüştür.
Sonuç mu; henüz bilincini yitirmemiş Türkiye solu, ümit ediyoruz ve uğraşıyoruz ki, evvela bu bataklıktan çıkıp asli görevine, devrimciliğe dönecektir ve sonra da herkesi buradan çıkartacaktır.
alpererdik@mynet.com
II. Turgut Uyar Şiir Ödülü
Kasım 26, 2024 by Editör
Filed under Duyurular, Edebiyat, Edebiyat Ödülleri, Etkinlik, Sanat, Siir, Ustalara Saygı
BenceKitap, Turgut Uyar’ın şiir anlayışı ve şiire katkılarının daha da anlaşılabilir hale gelmesi ve gündemde kalmasından yola çıkarak Türkiye Şiiri’ne katkı vermek ve geliştirmek amacıyla “Turgut Uyar Şiir Ödülü” nün ikincisini gerçekleştiriyor.
Katılım Koşulları
1. Yarışmanın başvuru tarihi, 1 Kasım 2024 / 15 Şubat 2024 tarihleri arasındadır. Bu tarihten sonra gelecek eser dosyaları kabul edilmeyecektir.
2. Yarışmaya, kitap bütünlüğü taşıyan dosya ile yurt içi ve yurt dışından herkes katılabilir.
3. Yarışma dosyalarında konu ve uzunluk serbesttir.
4. Her yarışmacının eser dosyası, bilgisayarla 12 punto yazılacak ve A4 kağıda 6 nüsha olarak gönderilecektir.
5. Eserin üzerinde ve/veya herhangi bir sayfasında kimlik bilgileri yer almayacaktır. Bunun yerine, rumuz yazılacaktır. Yarışmacının adı, soyadı, telefonu, adres ve e-mail bilgileri, kapalı bir zarf içinde gönderilecektir.
6. Yarışmanın sonuçları 21 Mart 2024 tarihinde açıklanacaktır.
7. Yarışmaya katılan eserlerden dereceye giren ilk üç dosya, Bencekitap tarafından basılacaktır. Seçici Kurul’un yayımlanmaya değer bulduğu eserin ilk baskısı için telif ücreti ödenmeyecek (daha sonraki baskılar için yazarla telif anlaşması yapılacaktır), ayrıca yarışmaya gönderilen hiçbir eser dosyası iade edilmeyecektir.
8. Yarışmanın ödülleri (ilk üç) Mayıs ayı içinde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecektir.
9. Yarışmaya eser dosyası ile katılanlar eserin bütünüyle kendilerine ait olduğunu ve bugüne kadar düzenlenen hiçbir yarışmaya göndermediklerini, eser dosyalarına hiçbir şekilde basılması için muvafakat vermediklerini, hiçbir kuruma kayıt ettirmediklerini; Bencekitap tarafından düzenlenen yarışma şartnamesini aynen kabul ettiklerini belirten yazılı ve imzalı belgeyi Bencekitap Genel Merkezi’ne göndermekle/vermekle yükümlüdürler.
10. Yarışmaya gönderilen eserler yayınevimizde bir ön elemeye tabi tutularak, bu şartnamenin herhangi bir maddesine aykırılığının tespit edilmesi durumunda yarışma dışı bırakılır.
Seçici Kurul:
Abdullah Nefes, Gültekin Emre, Ahmet Özer, Hami Çağdaş, A.Galip
Başvuru Adresi:
Selanik Caddesi 28/18-19 Kızılay Ankara, (312) 417 88 77
Web sitesi: www.turgutuyarsiiryarismasi.com
SanatLog Haber