“Güzel Çirkinler, Çirkin Güzeller”
311 Artworks, 19 Ocak-18 Şubat arasında Hakan Selçuk Bacak’ın ”Güzel Çirkinler, Çirkin Güzeller” adlı sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 2024 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlayan Bacak’ın bu ilk kişisel sergisi iki bölümden oluşuyor.
İlk bölümde sadece, geleneksel malzemeyle üretilmiş tuval üzeri yağlıboya resimler mevcut. Bunlar değişime uğratılmış hayvan resimleri. Çiçek yapraklarıyla bezenmiş sinek kafalı bir fil, soyut motiflerle süslenmiş bir zürafa, vb. İşlevselliğe değil de estetiğe hizmet eden bir evrime ya da gen transferine maruz kalmış gibi görünen hayvanlar. Güzelleştirilmiş çirkinler, yani “Güzel Çirkinler”.
Bu bölümde, güzelliği amaçlayan “soylu sanat (!)” etkisini arttırmak için geleneksel bir malzeme olan yağlıboya ve tuval seçildi. Yine bu “güzellik” ve “soylu sanat” vurgusunu arttırmak için, tuvaller Altın Oran ve Fibonacci Dizisi’ne uygun olarak düzenlendi.
Serginin ikinci bölümü olan “Çirkin Güzeller” ise, ilk bölümdeki resimlerin üretim sürecinde atölyede ortaya çıkan atıkların (eski fırçalar, stenciller, eskizler, National Geographic sayfaları, yenmiş pizzaların kutuları, vb.) tekrar kullanılmasıyla meydana getirilmiş işlerden oluşuyor. Çöpten, atıktan ortaya çıkmış güzeller. İlk bölümdeki “soylu sanat (!)”’la tezat oluşturacak biçimde, savruk, düzensiz ve döküntü görünümünde bu bölümdeki işler.
Sergi bu yapısıyla, bir geri dönüşüm ünitesi gibi çalışarak kendi içinde deviniyor. İki bölüme bütün olarak baktığımızda gen transferi kavramıyla tekrar karşılaşıyoruz, zira ikinci bölüm ilk bölümden taşınmış genlerle oluşturulmuş. Yani iki bölümdeki işler, birbirleriyle son derece tezat görünseler de, aralarında ciddi bir kan bağı var diyebiliriz. Atıkların tekrar kullanılmasıyla sağlanan bu kan bağı, üretim sürecinin gizemli yanıyla ilgili de ipucu veriyor izleyiciye.
311artworks: Lüleci Hendek Caddesi No:31 Tophane, Beyoğlu, İstanbul - www.311artworks.com - info@311artworks.com - 0212 243 15 14
Harold Pinter - Git-Gel Dolap
Aralık 28, 2024 by Editör
Filed under Özel Tiyatrolar, Sahnedekiler, Tiyatro
Leave a Comment
HAROLD PINTER’ın düzen ve devlet temaları üzerine yazdığı kara komedi oyunu GİT GEL DOLAP TİYATRO KARA KUTU’da….
Sonradan mutfak olduğu anlaşılan bir oda ve tehlikelere açılan bir kapı… Tuhaf mutfak dolabının birdenbire çalışması ve ard arda gelen pahalı yemek siparişleri, oyunun kahramanlarından Gus’ı iyice kuşkuya düşürür: gülünç, açıklanamaz bir durumdur bu. Oysa iki kiralık katil olan Ben ve Gus, kendilerine verilen emre uyarak, bu odada vuracakları kişiyi beklemektedirler. Gus’ın tedirginliği artıp sorular sormaya başlayınca yukarıdakilerin egemenliği de yavaş yavaş hissedilir. Düzen tersine işlemeye başlar, durum değişir, dengeler bozulur. Çünkü Gus sorulmaması gereken soruyu sormuştur: Yukarıdaki kimdir? Oyun beklenmedik bir sona doğru hızla akar.
Oyuncular: Egemen Sancak, Ercan Tulunay
Yönetmen: ErcanTulunay, Egemen Sancak
Dramaturji/Ses/Işık/Müzik Tasarımı: Kara Kutu
Reji asistanı: Esin Erdem
Oyun Perşembe ve c.tesi akşamları Tiyatro Kara Kutu’da saat 21 de oynanmaktadır.
www.kara-kutu.com
Tünel, Asmalımescit, Ensiz sokak, no 4
Beyoğlu - İstanbul
İlk Kadın Opera Sanatçımız Meral Menderes’i Kaybettik
Aralık 28, 2024 by Editör
Filed under Müzik, Sanat, Türk Sanatçılar
İLK KADIN OPERA SANATÇIMIZ MERAL MENDERES, HAYATA VEDA ETTİ…
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, ilk kadın opera sanatçısı soprano Meral Menderes’i 78 yaşında kaybetti.
İlk kez 1960 yılında, o zamanki adıyla İstanbul Şehir Operası’nda sahnelenen Tosca’da seyirci karşısına çıkan opera sanatçısı Meral Menderes, geçtiğimiz sene yapılan Devlet Opera ve Balesi’nin 50. yılı şerefine Genel Müdür Rengim Gökmen tarafından sanat ödülüne layık görülmüştü.
Menderes, Gökmen’e hitaben yaptığı konuşmada AKM’nin kapanması nedeniyle birkaç farklı binada faaliyetlerine devam eden İstanbul Devlet Opera ve Balesi için, ‘Bizi bu göçebelikten kurtarın!’ sözleriyle konuklardan büyük alkış almıştı.
Meral Menderes, yarın (28 Aralık 2024/Çarşamba) saat 11:00’de Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde düzenlenecek törenle son kez sevenlerini selamlayacak. Ardından Maltepe Merkez Camisi’nde kılınacak ikindi namazını müteakip, Küçükyalı Mezarlığı’nda defnedilecek.
Yaba Edebiyat Dergisi, Sayı73&74
Yaba Edebiyat Dergisi’nin, 73&74 Birleşik Sayısı Çıktı…
İçerikten Seçmeler:
celil denktaş / enver gökçe…
prof. gorgis davit malik / zerdüşt…
mehmet özbil / çarmıhını sırtlayan şair…
hakan bilge / ölüm karşısında sanat ve sanatçı…
mustafa tunçyüzlü / feminizm ve jineoloji…
ayhan kavak / dile yasak koyanlara bir yanıt…
abdullah çelik / büyük anlatılar…
gün zileli / komünistler…
Katkıda Bulunanlar:
YAZILAR:
Hakan Bilge
Abdullah Çelik
Ayhan Kavak
Evin Çiçek
Gün Zileli
Mehmet Selim Türe
Sami Özbil
Cengiz Yıldırım
Mustafa Tunçyüzlü
Tekin Sönmez
Vedii İlmen
Sait Çetinoğlu
Prof. Gorgis David Malik
Melek Koç
Celil Denktaş
Vartanuş A. Çerme
Orhan Ünser
Alev Önder
ŞİİRLER:
Ahmet Emin Atasoy
Mustafa Yıldız
Sinan Karakaş
Ali Ekber Ataş
Doğan Piranlı
Yaşar Günenç
Ali Yüce
Adnan Türkoğlu
İbrahim Kamberoğlu
Nevzat Kırkpınar
Sedat Umran
Halil Çamay
ÖYKÜLER:
Çetin Kalman
Gülsüm Koçak
İlyas Halil
GÜNLERİN İZİ:
Aydın Doğan
YANSIMALAR:
Kevser Şahin
Derginin web adresi: www.yabaedebiyat.com
Charles Baudelaire - Lanetlenmiş Kadınlar
Aralık 27, 2024 by Editör
Filed under Edebiyat, Siir, Ustalara Saygı
Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran
Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,
Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran
Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.
Sabah uyandığında nasıl başını yolcu
Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,
Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu
Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.
Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,
Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,
Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları
Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.
Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen
Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,
Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen
Gözlerini örtmüştü Hippolyte’in üstüne.
Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz
Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,
Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,
Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.
Kurbanının gözünde arıyordu durmadan
Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri
Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan
Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.
-Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?
Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,
İlk güllerin kutsal adağını o kaba,
O yaban soluklara asla sunmaman gerek.
Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri
Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,
Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,
Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;
Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,
Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,
Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,
Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,
Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,
Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,
Daha loş arzuların kaldırıp perdesini
Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!
Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:
-Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim
Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi
Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.
Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı
İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen
O yoğun ve o kara hayalet taburları
Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,
Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,
Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?
Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,
Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.
Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,
Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,
Beni yakacakları ateş ve cehennemim,
Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile
Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,
Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,
Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:
-Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?
Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!
Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
Bir işe yaramayan inmeli bedenini
Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!
Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;
Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;
Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine
Bana getireceksin, azapla dolu, solgun…
Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!
Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,
Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!
Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
Euménide’in, elinde meşale, kanına dek
Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.
Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!
-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla
Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç
Uğultusunda, koşun en son noktasına dek
Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç
Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;
Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.
Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı
Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,
Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları
Etinizi bir bayrak misali titretiyor.
İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,
Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;
Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!
Charles Baudelaire - Lanetlenmiş Kadınlar
(Dephine ile Hippolyte)
Çeviren: Erdoğan Alkan