Evlat
Zincirlerini sürüye sürüye gidişinin üzerinden ne kadar geçti biliyor musun? Tamı tamına on beş ay. Nefreti silen benliğim zamanı silmeme en büyük engel. Her şeyi anlatmalıyım aslında sana. En başından, evden fenerin sarsak ışığına takılıp çıktığım geceden başlamalıyım. Hani toprak kokusunun yağmuru müjdelediği gece, kapına geldiğimde huzursuzluğunu iliklerimde hissetmiştim. Tiz çığlıklarını sevinç gösterisi olarak algılamamı isteyip özür dileyişin hala gözlerimin önünde… Dalgaların dövdüğü kum tepelerinde patlayan denizin hırçınlığına Evlat’ın dumansı bakışları eklenince içim ürpermişti. Sen bunları hissetmedin, farkında bile değildin. Gecenin koyu karanlığında başındaki hasır şapkayla arka bahçeye geçtin. Kırılgan bir fanusun içinde yaşadığımızı duyumsadığım gerçeklikte, kumlaşan sözcüklerin anaforunda, bahçedeki rüzgârın ortasında bulduğumda seni gözaltların koyulaşmıştı. Ne kadar öyle durduk bilmiyorum. Cebimden bir avuç ay çekirdeğini Evlat’a uzattığımda gülümsedin. Aramızdaki sessizliğe toprakta sürtünen zincirin sesi karıştı ve dalgın dalgın yüzüme baktın. Kum kavağı esintinin şiddetinden yapraklarını üzerimize bırakırken “İçeri girelim.” diye mırıldandın. Gökyüzünde çakan şimşeklerin bir benzeri de benim zihnimde çakıyordu. İnce, kaygan bir düşünce beni ele geçirmeye hazırlanırken ıssızlığını derin bir nefes gibi içime çektim. Evlat hızlı hızlı çekirdek çintiyordu. Nemli ve pis sandalyeye oturmamı işaret ettin. Sahibine itaat etme güdüsüyle emrini yerine getirdim.
“Karım geliyor.”dediğinde tuzla buz oldu bütün hayallerim. Sana sezdirmedim bunları. Billursu bir ses tonuyla “Sessizce hayatından çıkıp giderim.” deyişime karşılık usulca başını sallamıştın. Şu an bunları seninle paylaşmamın nedenini merak ettiğini biliyorum. Yanlış anlaşılmaya müsait bir konunun açılması seni rahatsız etti. Sana hiç zorluk çıkarttım mı? Ayrılırken veya daha sonrasında hiç sorun yaşamadık. Şimdi on beş ay sonra vicdan azabıyla karşındayım. Evlat’ın zincirini sürüye sürüye kaçtığı gece yaşananlardan sorumluyum. Bunu sana o gece söylemeliydim. Mangalı yakmak için üflediğimiz kömürün alacalı alevinde Evlat sağ omzumdan sarkmış meraklı meraklı bakıyordu. Sen her zamanki soğukluğunla yanımda dikiliyordun. Büzüştürdüğüm dudaklarımla ateşi körüklemeye çalışıyordum.
“Ayva tatlısının rengine döndü yanakların.” dedin.
“Kızardı, desene…”
“Şimdi gitsen iyi olur.”
Aniden kovmandaki huzursuzluğun içimde açtığı delikten habersiz kapıyı göstermiştin. Alevler yüzümüzde intikam alırmış gibi oynaşırken kinin çoğalan kösnül iştahını duyumsadığımı hala hatırlıyorum. İhanetin rengi üçümüzün yüzünde raks ederken alev parmaklarımı yalıyordu.
Mutluluğun mekânının neresi olduğunu işte o an sormuştum kendime. Sahi biz mutlu olmuş muyduk? Yeşil; mutluluğun rengiydi benim için, senin için budanacak ağaçların rengiydi. Asmaları yanlış budadığın için yaptığın kavgaların yaprak rengiydi. Maymun bile, ah affedersin. Aşağılamak için değildi. Evlat senin için çok değerliydi. Bilmez miyim? Evlat bile yeşil çuha örtünün altına saklanır da uyurdu. Çakaleriklerini toplarken çığlıkları çığlıklarıma karışırdı. Çığlıkları… O gece de çok çığlık attı. Saldırdı, o duvardan bu duvara atlayıp durdu. Hırçınlaştı. Bir hayvan duygularını ancak böyle etkileyici anlatabilirdi.
Ah! Merak ediyorsun değil mi? Sana kızgınlığımın cezasını ondan çıkarttım. Üflediğimiz kömür parçalarını… Kömür parçalarını zincirlediğim Evlat’ın ayaklarına bastırdım. Aklımı kaçırmadım. Sadece senden intikam almak için yaptım. Dur! Lütfen daha anlatacaklarım var. Sakinleşmelisin. Karının karşısına geçip yaşadıklarımızı anlatmamı istemezsin herhalde. Çok acı çektiğini biliyorum. Bunun için yapmıştım zaten. Ama Evlat’ın o gece kaçacağını yaptığım işkencenin sonuçlarını düşünememiştim. Senin, polisleri ve komşuları işin içine katmanı beklemiyordum. İşler çığırından çıkmıştı. Bu nedenle anlatamadım. Özür dilerim. Ne yapıyorsun, nereyi arıyorsun? Dur! Aslında sana hiç anlatmamalıydım. Akıl hastası mı? Hayır, beni başından atamazsın. Evlat evde mi? Bir şeyi yok mu? Ama o gece… Sadece hayal miydi? Hayır, ben ona işkence yaptım. Bendim o. Polis mi çağıracaksın? Tamam gidiyorum. Evet dinledim ve anladım seni. Bir daha görmeyeceksin beni. Sana da iyi günler.
Yeşil değil sevdiğim renk niye yeşil dedim ki inanmadın işte!
Semrin Şahin
semrince@gmail.com
Yazarın diğer öykülerini okumak için tıklayınız.
Yorumlar
Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz...
Yorumunuzda avatar çıkması için gravatara üye olmalısınız!