Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran 15 Ocak 1902, Selanik doğumludur. Ailesini incelediğimizde, toplumda tanınan birçok insanla karşılaşırız. Babasının babası, şair Nazım Paşa ve eşi İstanbulludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa, valiliklerde bulunmuş, özgürlükçü bir insandır. Babası, İttihatçılar devrinde Matbuat Müdürlüğü ve Hamburg Başşehbenderliği yapmış, Hikmet Beydir. Sonradan ticarete atılan Hikmet Bey, zarar edince gazete idare müdürlüğü yapar ve daha sonra Kadıköy’de Süreyya Paşa sinemasının müdürü olur. Uzun yıllar gazete yazarlığı yapan oyun yazarı Celalettin Ezine, Nazım Hikmet’in halasının oğludur.
Annesinin büyükbabası Mustafa Celalettin Paşa, Borjenski soyadlı bir Polonyalıdır. Ancak Slav ırkından değil, Gagavuz denilen Hıristiyan Türklerindendir. Daha Polonya’dayken Türkçeyi lehçeleriyle bilen Borjenski, Türkoloji bilgini, askeri mühendis ve topografya ressamıdır. Bir gruba katılarak yurdumuza gelir ve müslüman olur. Ömer Paşa’nın kızı Saffet Hanım’la evlenir. Oğulları Enver Paşa, Türkçeye özelliğini kazandırma savaşının önderlerinden, ünlü bir dil uzmanıdır. Önemli görevlerle Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da bulunur. Fakat asıl Tisalya’daki Golos kumandanlığıyla anılır. Son dönemlerinde Erenköy’de özel bir lise açmış ve çok öğrenci yetiştirmiştir.
Enver Paşa, Nazım Hikmet’in annesi ressam Celile Hanım’ın ve yine ressam olan teyzesi Sara Hanım’ın babasıdır. Enver Paşa’nın Mehmet Ali adında yetenekli bir mühendis, ressam ve şair olan oğlu, çocuk yaşta gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katılmış ve Çanakkale’de şehit olmuştur. Nazım Hikmet, özellikle bu dayısının etkisi altında kalmıştır.
Berlin Kongresi’nde, Osmanlı Devletinin temsilciliğini yapmış olan Müşir Mehmet Ali Paşa da Nazım Hikmet’in anneanne tarafından büyük dedesidir. Mehmet Ali Paşa, Hügönot asıllı Alman’dır. Aslında Protestan mezhebini kabul ettiği için Almanya’ya göçen Fransızların soyundandır. Karl de Troi ailesinden ve Magdeburgludur. On iki yaşındayken okul gemisiyle İstanbul’a gelmiş ve Kızkulesi açıklarında kendini denize atmıştır. Kızkulesi’nin bekçisi tarafında kurtarılmış, çeşitli olaylara sebep olduktan sonra ünlü Sadrazam Ali Paşa onu korumasına almış ve Mekteb-i Harbiye’de okutmuştur.
Mehmet Ali Paşa hoşsohbet, şakacı bir insandır. Orduda yaşama düzeyini yükseltmiş, Avrupalı tarzı özenli giysi, çatal, bıçak gibi yenilikler getirmiştir. Kızı Leyla Hanım Nazım Hikmet’in büyükannesidir. Mehmet Ali Paşa, rakipleri tarafından Rumeli’ye isyan bastırmaya gönderilmiş, Berlin Anlaşması’nda Hıristiyan cemaatına hak tanımak zorunda kaldığında, “Sizi gâvura bu sattı’” diye, Müslüman halk el altından kışkırtılmış ve Mehmet Ali Paşa kırk dört yaşındayken Arnavut’lar tarafından linç edilmiştir.
Nazım Hikmet’in anne soyundan bir büyükbabası da Mısır ordusunun isyanına karşı kumandanlık eden Dağıstanlı Hafız Paşa’dır. Ali Fuat Cebesoy, annesinin teyzesinin oğludur. Mehmet Ali Aybar, annesinin teyzesinin torunudur. Oktay Rifat, teyzesinin oğludur. Ali Fuat Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa, Nazım Hikmet’teki şairlik yeteneğini keşfeden ilk insandır.
Nazım Hikmet, ilköğrenimini İstanbul Göztepe Taşmektep’te tamamladıktan sonra, Galatasaray Lisesi ilk bölümü ve Nişantaşı Numune Mektebi’nde okumuştur. 1919 yılında bitirdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’nden sonra Hamidiye kruvazörüne güverte subayı olarak atanmış, geçirdiği zatülcenp hastalığından sonra 1920 yılında askerlikten çürüğe çıkarılmıştır.
Nazım Hikmet, çok küçük yaşta şiir yazmaya başlamış ve “Mehmet Nazım” imzasıyla yayınlanan ilk şiiri “Servilikler” hececiler çevresinde büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Nazım Hikmet bu şiiri on dört yaşındayken yazıp bir kenara atmış, daha sonra annesi Celile Hanım tarafından bulunan şiir, Yahya Kemal’e gösterilmiş ve Yahya Kemal de bu şiiri, 1918 yılında Yeni Mecmua’da yayınlatmıştır. Aslında Nazım’ın ilk dizesi, Vâlâ Nurettin’e göre “Yanıyor!…. Yanıyor!…. Müthiş Tarrakalar”dır. Hececi şairler içinde gittikçe ün kazanan Nazım Hikmet, 1920 yılında Alemdar gazetesinin açtığı bir şiir yarışmasında birincilik kazanarak bu ününü pekiştirmiştir.
İstanbul’un işgal edildiği yıllarda direniş şiirleri yazan Nazım, arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte, 1921 yılında ulusal kurtuluş savaşına katılmak üzere Anadolu’ya geçmiştir. Nazım Hikmet, Anadolu’da özgür olacağına ve şiirlerinin oradan daha iyi duyulacağına inanmıştır. İstanbul’dan İnebolu’ya gidişlerini, kendilerinden daha yaşlı şair arkadaşları tertiplemiş ve İstanbul polis müdüriyetindeki millici polisler, sahte isim ve mesleklerle düzenledikleri geçiş tezkerelerini sağlamışlardır. Yol paralarını ise, Sirkeci’de dişçilik yapan hiç tanıyamadıkları Şevki Bey adında biri vermiştir. Nazım Hikmet Anadolu’ya geçeceğini ailesine açıklamadığı için hazırlıksız olarak buluşma yerleri olan Cenyo adındaki birahaneye gelmiş ve 1920 yılının son gecesini, Sultan Mahmut Türbesi’nin yanındaki Mahmudiye Oteli’nde geçirmiştir. 1921 yılının ilk günü Sirkeci rıhtımından kalkan çok eski ve küçük “Yeni Dünya” vapuruna binerek üç hececi şair arkadaşıyla birlikte İnebolu’ya gelmiştir. Birlikte yola çıktığı şairler, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç ve Vâlâ Nurettin’dir. Ancak Ankara’dan sadece Nazım Hikmet ve Vâlâ Nurettin’e izin çıkmıştır.
Anadolu’ya geçmek için İnebolu’da kaldıkları günlerde yine kendileri gibi Ankara’dan izin çıkmasını bekleyen Almanya’dan gelmiş genç öğrencilerle karşılaşırlar. Alman Spartakist hareketini yakından tanımış olan bu grubun içinde, sonradan CHP milletvekili olan, Mehmet Sadık Eti, Vehbi Sarıdal ve Nafi Atuf Kansu gibi sosyalizmi savunan ve Sovyetler Birliği’nden övgüyle söz edenler vardır. Onların anlatımlarıyla, Nazım Hikmet ve Vâlâ Nurettin Marxist düşünceyle tanışırlar.
Ankara’ya vardıklarında kendilerine verilen ilk görev, İstanbul gençliğini ulusal savaşa çağıran bir şiir yazmalarıdır. Yazdıkları şiir, 1921 yılının Mart ayında basılıp dağıtılır ve yankıları çok büyük olur. İsmail Fazıl Paşa, bu iki şairi Mustafa Kemal Paşa’ya takdim etmek üzere Meclis’e çağırır. Vâlâ Nurettin’e göre Mustafa Kemal, şairlerin elini sıkmış ve onlara hiçbir giriş cümlesine gerek duymaksızın, “Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız.” demiştir.
Ankara Hükümeti’nin isteğiyle Bolu’da öğretmenlik yapmaya başlarlar. Kalpak giyinmeleri, camiye gitmemeleri gibi nedenlerle din adamlarının ve eşrafın tepkisini toplayan şairleri, Ağır Ceza Mahkemesi reis vekili Ziya Hilmi korur. Ziya Hilmi onlara, Fransız Devrimi’ni, Lenin’i, Kautsky’i ve Sovyetler Birliği hakkındaki düşüncelerini anlatır. Nazım Hikmet ile Vâlâ Nurettin, kısa süre sonra öğretmenliği bırakarak yeni tanıştıkları düşüncelerin etkisiyle Ekim Devrimi’ni yerinde yaşamak için 1922 yılında Batum yoluyla Moskova’ya giderler. Bu kararı vermelerinde, tutucu çevrelerin baskısı, gizli polis örgütünün güvensizlik belirten davranışları ve Ziya Hilmi’nin düşüncelerinin de etkisi vardır.
Nazım Hikmet, Moskova’da yeni açılan Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (KUTV)’nin ilk öğrencilerinden biri olur. Sovyetler Birliği’nde bulunduğu ilk yıllarda şiirinin biçimini ve özünü değiştirir. Serbest ölçüyle yazdığı bu dönem şiirlerinin bazılarını, 1923 yılında Yeni Hayat, Aydınlık gibi dergilere göndererek yayınlatır. KUTV döneminde aynı zamanda Türkiye Komünist Partisi’nin üyesi olur. TKP’nin “Toparlanış Kongresi” için 1924 yazında Türkiye’ye döner. Aydınlık dergisinde çalışmaya başlar. 1 Ocak 1925′te İstanbul’un Akaretler semtinde Şefik Hüsnü’nün evinde toplanan TKP’nin 2. Kongresine KUTV delegesi olarak katılır ve Merkez Komuta üyeliğine seçilir.
Şubat 1925′te Şeyh Sait ayaklanmasının başlaması üzerine, 4 Mart 1925′te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu çerçevesinde yapılan tutuklamalardan kurtulur. Ankara İstiklal Mahkemesi’nin takibatı üzerine bir süre İzmir’de saklanır ve daha sonra tekrar Sovyetler Birliği’ne gider. Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından gıyabında 15 yıl kürek cezasına mahkûm edilir. 1926 Mayıs’ında Şefik Hüsnü tarafından Viyana’da toplanan Parti konferansına katılır. 1927 Tevkifatı’nda soruşturmaya uğrayarak yapılan yargılama sonunda gıyaben 3 ay hapse mahkûm olur. 1928 yılında partili arkadaşı Laz İsmail (Marat) ile birlikte Sovyetler Birliği’nden Hopa’ya pasaportsuz olarak geldiklerinden ötürü tutuklanır. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı sonunda 3 aya mahkûm edilir. Hopa-Ankara-İstanbul arasında geçen tutukluluk süresinde cezasını tamamlamış olduğundan, 1928 yılının sonlarında tahliye edilir.
İstanbul’a gelerek Resimli Ay dergisinde gazeteciliğe ve yazarlığa başlayan Nazım Hikmet, yayınlanan şiirleriyle ününü pekiştirir. Yeraltındaki TKP içinde çalışmalarını sürdürürken, Parti üst kadroları ile girdiği tartışmalar sonucunda, Parti’den atılır. Bu arada bazı şiir kitaplarında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yargılanır ve duruşma beraatle sonuçlanır. 1932′de İstanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden toplu tutuklamalar olur ve Nazım Hikmet de Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır. 4 yıl ağır hapse mahkûm edilir. 1933 yılında çıkarılan, Cumhuriyet’in 10. yıl affı ile cezası düşer.
1936′da Endüstri Dokumacılar Cemiyeti kurucusu işçiler ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte gizli örgüt yöneticiliği iddiasıyla tutuklanır ve 1937 Nisanına kadar tutuklu kalır. Yargılama sonunda beraat eder. 1937 yılı sonlarında kendisini ziyarete gelen Ankara Kara Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz’i, askeri öğrenci kılığına girmiş polis sanarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü Komünist Masası’na telefonla haber vermesinden sonra Harp Okulu öğrencilerinin tutuklanması üzerine, 1938 yılı Ocak ayında gözaltına alınır ve Ankara’ya götürülür. Mart 1938′de Askeri Mahkeme tarafından “askeri isyana tahrik ve teşvik” suçlamasıyla 15 yıl hapse mahkûm edilir. 15 yıllık cezası Askeri Yagıtayca da onaylanan Nazım Hikmet, aynı yılın yazında İstanbul’a getirilerek Donanma Davası sanıkları arasına katılır. Bu kez, arkadaşı Hamdi Şamilof aracılığıyla, 1934′te tanıdığı Yavuz Zırhlısı başgediklilerinden Hamdi Alevdaş vasıtasıyla donanmada “isyan tahrik ve teşvikçiliğinde” bulunmakla suçlanır. Askeri Mahkeme’nin yargılaması sonucunda bu davadan da 20 yıl hapis cezasına çarptırılır. Birlikte yargılandıkları Hikmet Kıvılcımlı ve Kemal Tahir’le birlikte bir süre Çankırı Cezaevi’nde, sonra on yıla yakın Bursa Cezaevi’nde yatar. 1950 yılı yazında afla tahliye olur.
Nazım Hikmet, hapisten çıkmasına rağmen açıkça polis tarafından izlenir ve kitaplarını yayınlatma olanağı bulamaz. Askeri okul geçmişi ve çürüğe çıkarılana kadar yaptığı subaylık görevi olmasına karşın, askerliği için karar alınınca, şubeden hazırlıklarını yapmak için izin alan Nazım, Refik Erduran’ın kullandığı bir sürat motoruyla İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e açılır ve Bulgaristan sahillerine çıkmayı düşünürken, yolda rastladığı bir Rumen şilebiyle Romanya’ya gider. Oradan Moskova’ya geçmesi üzerine, 25 Temmuz 1951′de Bakanlar Kurulu kararıyla, Türk vatandaşlığından çıkarılır.
Nazım Hikmet, TKP’nin Yurt Dışı Bürolarında faaliyet gösterir, uluslararası kongrelere katılır, çeşitli ülkelere yolculuklar yapar, yapıtları birçok dillere çevrilir ve büyük bir ün kazanır. 1963 yılında, kalp krizi sonucu Moskova’da ölen Nazım Hikmet, Novodeviçiy Mezarlığı’na gömülür.
…..
Nazım Hikmet, ilk şiirlerini hece ölçüsüyle yazar. Hececilerden içerik açısından farklılıklar gösterir ve onların bireyci şiir anlayışlarını benimsemez, toplumcu bir şiir anlayışını benimser. Şiirlerinin içeriği geliştikçe, hece ölçüsünün dar kalıpları yetersiz kalır ve Nazım Hikmet yeni biçim arayışlarına yönelir. Türkçenin zengin ses özelliklerine uyum sağlayan serbest ölçüyle yazmaya başlar.
Nazım Hikmet, kendi çağının dramını, düşüncelerini, olaylarını, değer yargılarını en iyi anlatan sanatçılar arasındadır. Onu okuyanlar, yaşadığı yılları yapıtlarından, tüm renkleri ve sorunlarıyla izleyebilir ve o dönemin macerasını bu yapıtlarda bulabilirler. Türk Kurtuluş Savaşımızdan, Asya ve Afrika’daki çeşitli kavgalara; İspanya savaşından, Habeşistan dramına; Ekim Devrimi’nden, Hindistan’a, Çin’e, İngiliz adalarına ve Dünya Savaşından, tüm gelişmelere kadar her konuya ilgi göstermiştir. Bundan dolayı uluslararası sanat çevrelerinde, dünya şairi olarak kabul edilir.
Türkçenin şairidir. Türk dilini yalnız Türkiye sınırları içine hapsetmemiş, onu inkâr edenler çıkmasına rağmen, Nazım, Türkçeye sınırlarımızı aşırtmıştır. Vâlâ Nurettin’e göre Nazım Hikmet elbette Pantürkist değildir ama yazı Fransızcası nasıl Fransa’da, Belçika’da, İsviçre’de, Kanada’da ve bazı eski sömürgelerde ortak dil ise, Türkiye içindeki ve Türkiye dışındaki Türkler arasında manevi köprü kuracak olan ortak Türkçeyi, Nazım yazmıştır.
“Dünyanın en iyi insanlarından olan Türk halkını ve dünyanın en güzel dillerinden biri ve belki de en başta gelenlerinden olan Türk dilinin diyarı küfürde tanınmasına vesile olabilmek ömrümün en büyük sevinci ve şerefi olur. Bir köylü, toprağını ve öküzünü; bir marangoz, tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum.” Nazım Hikmet
Nazım Hikmet’in Yapıtları:
Güneşi İçenlerin Türküsü – 1928
825 Satır – 1929
Jakond ile Sİ-YA-U – 1929
Varan 3 – 1930
1+1=1 – 1930
Benerci Kendini Niçin Öldürdü – 1932
Gece Gelen Telgraf – 1932
Kafatası (oyun) – 1932
Bir Ölü Evi (oyun) – 1932
Taranta Babu’ya Mektuplar – 1935
Unutulan Adam (oyun) – 1935
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı – 1936
Memleketimden İnsan Manzaraları – 1941
Kuvâyi Milliye – 1941
İvan İvanoviç (oyun) – 1956
Ölümünden sonra yayınlananlar:
Saat 21–22 Şiirleri – 1965
Şu 1941 Yılında – 1 965
Sabahat – 1965
İnek – 1965
Ferhat ile Şirin – 1965
Kan Konuşmaz (roman) – 1965
Rubailer – 1966
Yeni Şiirler – 1966
Dört Hapishaneden – 1966
Ocak Başında / Yolcu (oyun) – 1966
Yusuf ile Menofis (oyun) – 1967
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (roman) – 1967
Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar (mektup) – 1968
Oğlum, Canım Evladım, Memedim – 1968
Sevdalı Bulut (masal) 1968
Bursa Cezaevinden Vâ-Nû’lara Mektuplar 1970
Demokles’in Kılıcı – 1974
Nazım ile Piraye – 1975
……….
Tüm Eserleri 1975-80′de Asım Bezirci tarafından 8 cilt olarak hazırlandı. 1988–92 arasında yayınlanan bütün yapıtları dizisinden şiirleri (8 cilt), çeviri şiirleri (La Fontaine’den Masallar, 1 cilt), mektupları (3 cilt), oyunları (5 cilt), romanları (3 cilt), öyküleri (1 cilt), çeviri öyküleri (1 cilt), masalları (1 cilt), yazıları (5 cilt) ve konuşmaları (1 cilt), toplam 29 cilt olarak yayınlandı.
……….
Yararlandığım kaynaklar: Bu Dünyadan Nazım Geçti (Vâlâ Nurettin), Nazım Hikmet’in Şiirinde Gizli Tarih (Emin Karaca).
Yazan: Ayşegül Engin
Editör (sinefil78) on Per, 5th Mar 2024 8:53 am
Edebiyatçılarla kavgaları (Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Abdülhak Hamit Tarhan), yaşamı (davaları, cezaevi yaşamı) ve sanatı (serbest nazmı uygulaması, gençliğinde fütürizm akımını benimsemesi, divan şiirinden yararlanıp taze bir senteze ulaşması, Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eşsiz yapıtıyla Türk edebiyatında yeni bir tarzın oluşmasına ön ayak olması) ile uyum içindeki devrimciliği, yetişmelerine katkıda bulunduğu dostları (Kemal Tahir, Aziz Nesin, İbrahim Balaban), uluslararası dostlukları (Pablo Picasso, Louis Aragon, Ilya Ehrenburg, Pablo Neruda) ve aşklarıyla (Hatice Pirayende, Münevver Andaç, Dr. Galina, Vera Tulyakova Hikmet) Türk edebiyat tarihindeki yeri doldurulamaz büyüklükte bir sanatçı…
Herkesin bu büyük sanatçıyı okuması, tanıması dileğiyle…
dyildizel on Cts, 7th Mar 2024 12:18 pm
“Yaşamak şakaya gelmez / Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın…”
Bahsettiği gibi yaşadığına inanıyorum…
Ayşegül, tanıtım için çok teşekkürler.
operadaki sessizlik on Paz, 8th Mar 2024 9:59 am
yeryüzünde çok az şair onun gibi hem sanat hem de dava adamlığını böyle cesurca bünyesinde toplayabilmiştir. ondan öğrenecek çok şey var.
üstadın anısına saygıyla…
melikekaragul on Pts, 9th Mar 2024 10:52 pm
“Haydi güle gülü gülüm / haydi güle güle / Hani ağlamak yoktu? / Ağlama kızım, gözüne batacak sürmelerin.”
Nazım, kadınlarını şiirlerine nakış gibi işlemiştir; ilham kaynağı olmuştur onlara beslediği duygular… Sürgün hayatında onu en çok üzen ilham kaynağının gözyaşları olsa gerek…
Benim için çok değerlidir Nazım Hikmet… Saygıyla anıyorum onu…
Şenol on Çar, 11th Mar 2024 1:58 pm
Nazım’ı okumak bütün dünya halklarıyla aynı anda nefes almak gibi bir şey.
Şu şiire bakın:
AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
Açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
….
Yoruma gerek var mı?
azaplanca on Cum, 20th Mar 2024 3:41 pm
Kalemine sağlık Ayşegül…