Müfredat Dergisi, 8. Sayı: Yazma Eserler
Müfredat Dergisi’nin 8. Sayısı “Yazma Eserler” Dosya Konusu ile Çıktı…
Dergide Abdulah Başaran, Hakan Bilge, M. Fatih Kutan, Şahin Torun gibi çeşitli yazarların kitap incelemeleri yer alıyor.
Mavi Yeşil’in 72. Sayısı Çıktı…
MAVİ YEŞİL’İN 2024′İN SON SAYISI OLAN 72. SAYISI ÇIKTI..!
Rize’de yayımlanan bir edebiyat dergisi, on ikinci yılını tamamladı. Kasım-Aralık 2024 tarihli 72.sayısıyla on iki yılını tamamlayan Mavi Yeşil dergisi yeni bir yıla başlayacak. Her yeni sayısına, küçük de olsa bir güzellik ekleyerek yayımlanmak bu derginin önemli bir ilkesiydi. Yetmiş iki sayılık dergiyi takip etmiş olanlar, derginin bu yöndeki gelişim çizgisini görmüşlerdir. Yayım dünyasıyla ve özellikle de sanat-edebiyat dergileriyle az çok ilgilenen bir kimse, on iki yıllık sürede aralıksız yayımlanan yetmiş iki sayının ne anlama geldiğini kolaylıkla anlayabilir. Üstelik bu dergi bir Anadolu şehrinde, Rize’de yayımlanıyor ve bu ülkenin ne çok şehrine de düzenli olarak ulaştırılıyor. Mavi Yeşil dergisi kültür, sanat ve edebiyat seven okuryazarların dergisidir; dergiyi de bu günlere onlar getirmiştir. Balkondan selamlamak yerine, dergiyle aynı yolda yürümenin çilesine katlanıp Mavi Yeşil dergisiyle adımlayanlara teşekkürler…
2011 yılının son sayısında yeni isimlerle ve yine zengin bir içerikle okur karşısına çıkmak bu derginin mutluluğu. Kerem Can Oğuz, Ömer Eski, İsmail Delihasan, Yavuz Korkmaz, Suphi Hakan Uzunca, Said Öndegelen, Nuray Alper, Yunus Emre Ayvaz ve Mert Öztürk, bu sayının şairleri. Mavi Yeşil okurları Yunus Emre Ayvaz ile Ömer Eski adını görmüştür; diğerleri yeni kalemler. Yeni yazarlarımızın bundan böyle de bu dergide yazmalarını bekliyoruz. Ömer Kalafatçı, Ayşegül Özalp, Davut Bayraklı ve Ecrin Kara, yazılarıyla; Erhan Tuncer ve Kadri Raşit Akdeniz ise öyküleriyle bu sayıda. Hakan Bilge, sinema yazılarını; Esra Polat da roman incelemelerini sürdürüyor. Kübra Aslan, geçmişe dönerek “nefes almak” şairini fotoğraflarla anlattı. Uzun bir aradan sonra yazan Hasan Öztürk, “sanat” eseriyle “para” ilişkisini iki örnek metinde gösterdi; Kaan Arslanoğlu’nun, yeni romanı Reenkarnasyon Kulübü için yazdığı “şikâyetname”yi okuyanlar sanat ve para ilişkisine yeni bir gözle bakabilirler. Bu kez Mustafa Kutlu’nun Sır kitabı üzerine yazan İlker Aslan, edebiyat eserlerini okuma biçimlerimize ışık tutmaya devam ediyor. Yeni yılda “yeni yüzlü” bir Mavi Yeşil dergisinde görüşmek dileğiyle…
İçindekiler:
Kutulu Şiir/K.C.OĞUZ…..1
Oldu mu Hiç/Ö.ESKİ…..3
Neden Uzak Plüton/İ.DELİHASAN…..4
Şeyh Galib’e/Y.KORKMAZ…..4
Andromedanın Zincirli Saatleri/S.H.UZUNCA…..4
Yuva/S.ÖNDEGELEN…..4
Müstakbel Ölüm/N.ALPER…..4
Edebiyatta Marka ve Yazarın Benliği Sorunu/H.ÖZTÜRK…..5
Yer Demir Gök Bakır’ın Çocukları ve Yetişkinleri/E.POLAT…..7
Amerikan Sinemasının İdeolojik Aygıtları/H.BİLGE…..8
Fotoğraflardaki Ziya Osman Saba/K.ASLAN…..9
Bir Garip Gurbet/A.ÖZALP…..12
Mustafa Kutlu’nun Sır’rında Dünyalık Meselesi/İ.ASLAN…..13
Aşkın Sosyolojisi/D.BAYRAKLI…..17
Suya Atılan Kurbağa/Ö.KALAFATÇI…..18
İzleyen/E.TUNCER…..19
Dil Sözden Azade/K.R.AKDENİZ…..21
Yazıyorum Öyleyse Ben de Varım/E.KARA…..22
Aşk Olsun/Y.E.AYVAZ…..23
(H)arf Düşmesi/M.ÖZTÜRK…..23
Paul Valéry - Nesirden Kaçmak
Bazıları yaradılıştan hareketli insanlar olduklarından, eserlerinde, nesirden mümkün olduğu kadar uzağa kaçmışlardır. Hatta belâgattan, ahlaktan, tarihten, felsefeden ve anlayışta ancak söz türlerinin zararına gelişen her şeyden, çok şükür kurtulmuşlardır.
Bazıları da, biraz daha titiz insanlar olduklarından, şiir arzusunun, şiir hazzının ve yeteneğinin gitgide incelen, keskinleşen bir tahlili ile, hiçbir zaman bir fikrin ifadeden ibaret kalmayan, bu yüzden de bozulmadan, başka deyişlerle ifade edilmeyen bir şiir yaratmaya çalışmışlardır. Onlar bütün varlığı kaplayan bir şiir biçimini başkalarına geçirmenin, bir fikri nakletmekten başka bir şey olduğunu bilmişlerdir. Bir şiirdeki düpedüz anlamın o şiirin bütün amacı olmadığını, o amacı tamamladığını, bunun için de mutlaka bir tek anlamı olmadığını anlamışlardır.
Bununla beraber, hayran olunacak araştırmalara ve yaratışlara rağmen, mısralar hakkında düzyazıya ve onun görevine göre hüküm vermeye, onları adeta içerdikleri düzyazı miktarına göre değelendirmeye alışılmış olması, XVI. yüzyıldan beri ulusal karakterin gitgide düpedüz nesirden hoşlanacak bir basitliğe düşmesi; edebiyat öğretiminin şaşılacak hataları; tiyatro ile dram nazmının (yani esas itibariyle nesir olan hareket’in) tesiri, şiir icaplarının tamamıyla cahili kalındığını apaçık gösteren, birçok usulleri devam edip gidiyor.
Şiire zıt anlayışın bir “ölçü” cetvelini çıkarmak zor olmazdı. Bu cetvel, şairin sarf ettiği gayretlere doğrudan doğruya aykırı manevralar oluşturan, bir şiiri ele alma, onun hakkında hüküm verme, ondan söz etme tarzlarının bir listesi olurdu. Adet olduğu üzere öğretime sokulan bu manasız ve barbar usuller; daha çocukluktan başlayarak, şiir anlayışını ve onun verebileceği renk kavramını mahvetmeye yönelirler.
Mısralarda içerik ile biçim; bir konu ile bir gelişmeyi; sesle anlamı ayırt etmek; ahengi, vezni, vurguyu şifahi ifadeden, bizzat kelimelerden ve sentakstan doğal bir şekilde, kolayca ayrılabilir şeyler saymak, işte bütün bunlar şiir konusunda anlayışsızlığın, duygusuzluğun belirtileridir. Bir şiiri düzyazıya çevirmek veya çevirtmek; bir şiiri bir öğretim ve sınav malzemesi haline getirmek, az sapkınlık değildir. Bir sanatın ilkelerini ters tarafından ele almak için bu kadar maharet göstermek gerçek bir sapıklıktır, hele, tersine olarak, zihinleri, hareket veya fikirleri birtakım işaretlere çevirme sistemi olmayan, bir dil dünyasına sokmak söz konusu olunca. Şair kelimeleri kullanılma ve ihtiyaca göre kullandığından, başka türlü kullanır. Şüphe yok ki bunlar aynı kelimelerdir ama hiç de aynı değerler değildir. Onun işi, gelenek olmayanı, söylenmeyeni söylemektir ve düzyazıyla konuşmadığını doğrulayan kanıtlayan her şey onun için iyidir. Kafiyeler, kelime oyunları, tenazur, hayaller, bütün bunlar, ister yeni buluşlar, ister öteden beri alışılmış şeyler olsun, hepsi de okuyucunun düzyazı eğilimine karşı koyan birer araçtır (tıpkı “meşhur” şiir sanatı kurallarının, şaire, durmadan bu sanatın karmaşık dünyasını hatırlatması gibi). Eserini düzyazı biçimine getirmek, onu nesir halinde söylemek veya anlamak imkânsızlığı şair için varlığının zorunlu şartıdır, bunun dışında da eserinin şiir olarak hiçbir anlamı yoktur.
Paul Valéry - Nesirden Kaçmak
Çeviren: Lütfi Ay
Şiir Sanatı, Varlık Yayınları 04, s: 254–55
Louis Aragon - Elsa’nın Gözleri
Kasım 3, 2024 by admin
Filed under Edebiyat, Sanat, Siir, Ustalara Saygı
Leave a Comment
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki herşeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerinin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdayların üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın karılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar.
Ben bu radiumu bir pekbilent taşından çıkardım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Peru’mdur benim Golkond’um Hindistan’ım
Kâinat param parça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın
Gözleri Elsa’nın gözleri Elsa’nın gözleri.
Elsa’nın Gözleri
Türkçesi: Orhan Veli Kanık
Bedri Baykam - Ressamdan Masallar
Leave a Comment
“Ressamdan Masallar”
Bedri Baykam 2024 yılında ürettiği tuval çalışmalarını 16 Kasım-5 Aralık 2024 tarihleri arasında MERKUR’de sergileyecek.
Bedri Baykam’ın son dönem çalışmaları bir konu bütünlüğü aramıyor. Sanatçının değişmez esin kaynakları arasında olan sanat tarihi, kadınlar ve graffiti konularına özel bir derinlik katan antik ve helenik sanat, eski ustalara göndermeler, mitolojik efsaneler bir arada ele alınıyor. Canlı cansız her çeşit kolaj, fotoğraf, atık nesneler, kumaşlar ve farklı boyalar bu yapıtlara hayat veriyor.
Bu resimlerin ortak noktası, sanatçının üslubu ve sürekli hiç bıkmadan kendini yeniden keşfetme ve inşa etme arzusu. Bu resimlerin her biri tipik bir Bedri Baykam resmi, aynı zamanda taze yeni bir soluk!