Güzel Sanatlar Platformu Atölye Gazetesi’nin İlk Sayısı Yayımlandı

Mart 4, 2024 by  
Filed under Duyurular, Sanat, Sanatsal Etkinlikler

alanında ortak bir buluşma noktası oluşturmayı hedefleyen Atölye Gazetesi’nin ilk sayısı yayımlandı.

Bağımsız gazeteciler ve sanatçılar tarafından yayımlanan Güzel Sanatlar Platformu Atölye Gazetesi’nin ilk sayısı Mart 2024’de yayımlandı.

İki ayda bir yayımlanan Atölye, “Yaşam için ” ilkesiyle, Güzel Sanatlara ilgi duyanların da keyif alarak okuyabileceği yalın ve sade bir dil kullanıyor.

Güzel Sanatlar alanındaki irdelemeye açık konuları gündeme getirerek çözüm odaklı bir tartışma ortamı yaratan Atölye Gazetesi, Türkiye ve dünyadaki sanat gündemini hem takip ediyor hem de oluşturuyor.

Gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yasemin Dağ, Atölye ile ilgili olarak şunları belirtti: “Sanatla ve sanatçılarla çevirili olmakla beraber, gazetecilik kökenli yayıncılar olarak, tarafsızlık ve özgür ifade ilkeleriyle ilerlemeyi öngörüyoruz. Atölye’de farklı, hatta zaman zaman zıt görüşleri bir araya toplarken, temel hedefimiz tarafların birbirini anlamasını ve ortak buluşma noktalarının bulunmasını sağlamak olacaktır. Sanatın ve sanatçının gelişimi için ortak hedeflerin ve ortak zekanın oluşturulması gerektiğine inanıyor, bu doğrultuda çabalıyoruz.

Atölye, bir yayınevinin değil, bir yazı işleri ekibinin değil, güzel sanatlarla ilgili herkesin gazetesidir ve herkesin paylaşımlarıyla, görüşleriyle büyüyecektir. Sanatın değerini, şiirselliğini, bireylere ve kitlelere kattığı anlamı aklımızdan çıkarmadan, sanat dünyasının ilişkilerini, finansal bağlantılarını ve sanatçıların sorumluluk, hak ve ihtiyaçlarını gündeme taşıyacağız”.

Ücretsiz olarak dağıtılan gazeteye online olarak www.gazeteatolye.com sitesinin arşivinden ulaşmak mümkün. 

Düş Yolcusu Sanat Durağı, Bahar Kılıç Resim Sergisi

Düş Yolcusu Durağı, Bahar Kılıç Resim Sergisi 10 Mart 2024 - 23 Mart 2024 tarihleri arasında gezilebilir…

Kokteyl 10 Mart 2024 Cumartesi, Saat 17:00 - 21:00 arası

Bağdat Cad. Plaj Yolu. Haldun Taner Sok. No:16/B Caddebostan - 0216 386 99 03

Ahmet Ümit ve Sultanı Öldürmek, İstanbulin ve Redingot Devirleri

İşret, Futbol ve Popüler Kültüre tapınan bu iptidai, faşist tapınağı, bu yozlaşmış Darülacezeyi red ediyorum!

Düşünce Özgürlüğünün sadece kanunlarca kısıtlanmadığını, insanların zihinlerini yozlaştıran, köleleştiren, bireyselliği imha etmek için, sistem ideolojik aygıtları dışında, ahlak ve etik değerlerden aydın ve entelektüel namusundan yoksun yazar müsveddelerini, gerici ve yozlaşmış bir iptidai propaganda aygıtının ajanları olarak, kalb yapıtlardan, futbol, ve işreti kullanır.

Recep İvedik bu iptidai hergele, gişe hâsılatını katlar ( Kemal Sunal, İlyas Salman masumiyeti güzeldi )  Elif Şafak romanları alış veriş merkezlerinde tüketime arz edilir. İptidai bir ganimet elde etme zihniyeti, tekasür çarklarını iğrenç ve adice metotlarla döndürmeye devam eder. 

Ucuz vodvillerle belden aşağı esprilerin gırla gittiği müsamere dekoru içinde süfli ve acuze Yılmaz Erdoğan’ın sahte solculuğu, şairliği gibi ’in Marksist - Leninist bir mazisi olduğu, sadece kendi beyanıyla mukayyet, büyük bir yalan ve riyadır.

Ahmet Ümit, dün akşam Sayın Yekta Kopan’ın NTV de GECE GÜNDÜZ programında yeni romanından bir pasajı okudu. Babı Esrar’ı okuduktan sonra bir yazısı kaleme almıştım.

Bana birileri çıkıp Mahzun Kırmızıgül’ün başarılı bir film çekebileceğine ikna edemez. Ahmet Ümit, İskender Pala, Elif Şafak ve Ayşe Kulin’in eserinin altın oran ve mükemmelliğine sahip düzgün, ciddi ve yetkin bir yazabileceğine ikna edemeyecekleri gibi. Çünkü hakkında okuduğum zengin külliyat ve romanlar, has yazarla kalb yazarı ayırt etmeye yetecek bir idrak ve ferasetle beni de donattı.  Belki de bu feraset ve idrak, bilgi ve deneyim kadar, etiği ve ahlakı denilen bir değeri de içselleştirdiğimi düşünüyorum.

Türkiye’de maalesef popüler kültür etik ve ahlaki ilkelerden mahrum kalpazanlar için arz ve talep kanununa uygun bir karaborsa ahlakının, tedavüle elverişli çalakalem eserlerle, genel havuz da aşırı bir kirlenme, çürüme ve kötü kokuya sebep olmakta.

Yakup Kadir Kiralık Konak adlı romanında Sultan Abdülmecit zamanın inceliğini zarafetini yansıtan bir İSTANBULİN devrinden ve bu zarafet ve inceliği yok eden alafranga kabalıklarla kendini belli eden REDİNGOT devrinden söz eder.

Türkçe romanda sanki böyle bir gerileme de yaşanıyor. Roman ve öykü eserleriyle, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Abdullah Efendinin Rüyaları”,  “Huzur”, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”, “Korkuyu Beklerken”, Ferit Edgü “Bir Gemide”, “Hakkâri’de Bir Mevsim ( O )”, Yusuf Atılgan “Anayurt Oteli”,   Bilge Karasu “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”, “Göçmüş Kediler Bahçesi”,  Selim İleri’nin “Bir Denizin Eteklerinde”, Mehmet Eroğlu‘nun romanları,  Hasan Ali Toptaş “Bin Hüzünlü Haz”,  Latife Tekin’in “ Unutma Bahçesi”, Mario Levi’nin “ Karanlık Çökerken Neredeydiniz”, “İstanbul Bir Masaldı”,  elbette Rahmetli Mehmed Uzun’un romanları, Murat Yalçın “İma Hatası”, genç Hakan Günday, Türkiyeli soylu yazarlar… Muhafazakâr cenahtan Tarık Buğra, Mustafa Kutlu ve Sadık Yalsızuçanlar Türkçenin İSTANBULİN devrine mahsus şaheserlere imza atan ve yazarlık vakârına, ahlakına ciddiyet ve yetkinliğine sahip yazarlardı. Ve büyük bir kişilik olarak Mehmet Akif Ersoy, bir yazar asaletinin timsali benim nazarımda.

Elif Şafak, genç kızlığında iyi bir yazardı. Pinhan, Bit Palas, Şehrin Aynaları iyi romanlardı. Umberto Eco, başarılı iki romandan sonra nasıl iflasını PRAG MEZARLIĞI[i] adlı romanıyla ilan ettiyse, Elif Şafak önce AŞK adlı pembe dizi ürünü ve ardından İSKENDER adlı ucube romanıyla âdeta harakiri yaparak bir sanatçı olarak intihar etti. Araf ve Baba Ve Piç’in de yetkinlikten uzak romanlar olduğu görülecektir.

“Hayat Dönüş Operasyonunun” amirlerinden Eski Yargıtay Üyesi Sayın Ertosun gazetecilerle yaptığı bir mülakatta AŞK romanından bir paragraf alıntılayarak Elif Şafak’a hayranlığını belirtmişti. İşin kötü Yanı AŞK romanı zerre kadar bu Yüksek Yargıcın yüreğine “merhamet” aşılamamıştı. Gaddarca bir katliam gerçekleştirildi. Sıkı durun İSKENDER romanını da Çok Değerli Kadından ve Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin gazetecilere verdiği bir mülakatta “Henüz baş tarafını okuduğu İSKENDER romanındaki kadın algısı ve tasavvuru üzerinden bir kadın politikasını konsept edindiğini” beyan etti. O ân çocukluğumda Şule Yüksel adlı bir Mümine Hanımefendi yazarı hatırladım. Şule Yüksel Hanımefendi bir masumiyet ve samimiyeti temsil ediyordu.  Fikirleri doğru, hatalı olarak değerlendirilmesi ikincil bir meseledir kanımca. Türkiye bu masumiyet ve içtenliğini kaybettiği için hızla yozlaşmakta. O zamanlar nitelikli dolandırıcılık, hattâ Zemzem Kuyusu’na işemek gibi dalavereler revaçta değildi.  Elif Şafak, Ahmet Ümit, İskender Pala, Ayşe Kulin ve diğerlerini vekiller, bakanlar, polis müdürleri, Yargıtay tetkik hâkimleri, hattâ İbrahim Tatlıses, Nihat Doğan severek okuyabilirler. Bir yazar eserleriyle evvelemirde ontolojik bir dünya inşa etmelidir. Keşke Türkiye’nin de şimdi hayatta olmayan Bosnalı Aliya İzzet Begoviç, Çek Vacvel Havel gibi kutup yıldızları olsaydı. Mustafa Kemal’in “ Türkiye Cumhuriyeti’nin Temeli Kültürdür” özdeyişi de elbette çok önemli.

Hâlâ polisiye denilince Dostoyevski’nin Suç Ve Ceza romanını hatırlamam sebepsiz değil. Attila İlhan’ın “Kurtlar Sofrası” nı hatırlıyorum bir de… 2024 de Yunus Nadi Roman Ödülü alan, Adnan Gerger’in  “Faili Meçhul Öfke” romanı da başarılı bir polisiye roman. Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” romanı da önemli. Orhan Pamuk’un bazı romanlarını eleştirsem de “ Kara ” post modern polisiye tarzın başarılı bir örneği.

Ahmet Ümit, İskender Pala, Elif Şafak, Ayşe Kulin aklın almayacağı bir hırs ve tamahkârlıkla yılda iki, üç roman kaleme alacak kadar fabrikasyon imalata geçmiş “esnaf” yazarlarımız. Çok daha çok para kazanma hırslarına tavan yaptıran kapitalist iştah, keselerini kabartmakta ve pahalı REDİNGOT larını giyerek, çirkin bir serenomiye dâhil olmaktan, zerrece mahcup olmadıkları da bir vakıa.

Daha önce de Film yönetmeni Mustafa Altıoklar, Esra adlı bir hanım gazeteci arkadaşıyla birlikte ortaklaşa Mevlâna’ nın hayatını konu edinen bir roman yazdıklarını söyleyerek romanından bir pasaj okumuştu. Bir yıldan fazla zaman geçti. Bu roman yayımlandı mı?

Bende Mevlâna üzerine şöyle bir ana fikir oluştu. Mevlâna İslam’dan çok Hıristiyanlığın anlam dünyasına daha yakın bir bilgeliği inşa ettiği, yolunda. Yunus Emre’nin de İslam’dan ziyade Yunan düşünce iklimine yakın olduğunu düşündüğüm gibi. Çünkü Yunus Emre daha sonraları bir hayli Nakşibendîleştirilerek takdim edilmiştir. Yunus Emre’nin karizması onun hayli marjinal niteliklere sahip olduğunu da, akla getirmekte. Düzene karşı bir başkaldırısı ve muhalefeti olduğunu ve büyük bir gadre uğradığını, tahmin ediyorum. Cemal Süreya hâla Türkçede deneme dalında en yetkin şaheser olarak gördüğüm Şapkam Dolu Çiçekle adlı eserinde ÜN ve EFSANE üzerine belirttiği görüşlerden yola çıkarak, düzene başkaldıran, marjinal ve muhalif bir Yunus Emre portresinin, İskender Pala ve düzene biat eden kişilerin imgelemindeki DERVİŞ YUNUS’ tan farklı olduğu görüşünde ısrar ediyorum. Nasıl 18.yy. da Bektaşiliğin muhalefetini bastırmak için Nakşibendîliğin Bektaşiliği kendi içine dâhil etmesinde olduğu gibi, Yunus Emre içinde benzeri bir asimilasyondan, zoraki nikâhtan söz etmek mümkün. Nâzım Hikmet bile Burjuvazi tarafından asimilasyona tabi tutulmadı mı?

Mustafa Altıoklar’ın klişe ve şairane teşbihlerle masere hale gelen metni, feraseti o kadar olduğu için, bir şaheser takdim ediyor psikolojisi, memnuniyeti, okuduğu pasaj gibi son derece eblehçeydi. Galiba NTV de değil Haber Türk’te okumuştu. Bu hal Mustafa Altıoklar’ın, Yavuz Turgul, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Özcan Alper gibi yetkin bir yönetmen olmadığının da bir göstergesi.

Jest ve mimikler yazarın vakârını da yansıtır. NTV de izlediğim Hakan Günday, kendinden emin, yetkin bir yazar olduğu için konuşma ve edasında,  gerçek yazarlara mahsus vakârı da görebilirsiniz. İnsanın saf ve halis, dürüst ve doğru olup olmadığı simasından belli olur. Ahmet Ümit, şairane ve klişe tasvir ve teşbihlerle iptidailiğini aşikâre eden pasajı okurken, yüzünde gerçek yazarlara mahsus vakârı ne yazık ki göremedim. Yaptığı işin cılızlığının farkında bir adamın personası kendini belli eder. Bir adamın saf, halis, dürüst ve doğru olmadığı da, simasının eğriliğinden fark edilir!

Ahmet Ümit’te, Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna çıkan bir genç âlimin sahne aldığı bölümü okurken klişe ve şairane tasvirlerle Sultan Mehmet’i takdim etti. Fatih Sultan Mehmet’in fiziği, giysileri,  telkin ettiği psikoloji, hakkında klişe tasvir ve şairane teşbihlerden mürekkep alelade cümleler…  İlim ve değeri hakkında klişe sloganlar.

Benim için şöyle bir problem var: Ahmet Ümit, İskender Pala, Elif Şafak, Ayşe Kulin’in yeni bir romanını okumak zaman kaybı bir yana, insana zorluk çıkaran bir hal. Eblehçe, mecaz ve imgeden mahrum bu pespaye ürünleri okumanın zorluğunu, has okur ve yazarlar tasavvur edebilirler. Çünkü bir eserde olması gereken, okurun keşfedeceği müstesna bir ruh iklimi, özgün imge ve mecazlar, okurun derinleşerek kendini, dünyaya bakışını da yetkinleştiren eda ve niteliklerden yoksun bu yapıtlar, bir on, yirmi yıl sonra, edebiyatın çöplüğüne atılacak enkazı büyütmekten başka bir faidesi olmadığı, kanısındayım.

Fatih Sultan ve Osmanlı Sultanları popüler kültürün bu günlerde yağmaladığı, Osmanlı Padişahlarını analarından doğduklarına pişman ettirecek kadar süfli, sorumluktan uzak ve kârhanelerinin iradını katlamak saikiyle, bu aptallık katsayısı yüksek popüler, işret kültürünün eblehleştirdiği kitlelerin talebiyle oluşan kara borsanın, ciddi sanattan ziyade muhabbet tellallarına ihtiyacı olduğunun farkındalar.

Medyanın muhabbet tellallığı yaptığı, İşret, Futbol ve Popüler Kültüre tapınan bu iptidai, faşist tapınağı, bu yozlaşmış Darülacezeyi red ediyorum! 

Hüseyin Avnî

 a.akinci58@gmail.com

Gökhan Ertekin - Ücra Tenler

Mart 4, 2024 by  
Filed under Şiir Kitapları, Duyurular, Edebiyat, Kitabiyat, Sanat, Siir

Leave a Comment

Gökhan Ertekin‘in ikinci şiir kitabı ‘Ücra Tenler’ Kurgu Kültür Merkezi yayınlarından çıktı. Hayatın sıkıntılı ve savrukluğu arasında kendine bir çıkış yolu arayan Ertekin, şiirlerinde hüznün, acının, ayrılığın ve yok oluşun onarılmaz yaralarını dindirmeye çalışıyor. ‘Ben’den yola çıkarak şiirlerini şekillendiren genç şair, evrene ve insana düalist bir bakış açısıyla yaklaşıyor. İmgesel bir üslupla kaleme aldığı şiirlerinde dilin alanını genişletme çabasıyla sözcüklerle oynayarak yeni söz yaratımları, çağrışımlar ve anlamlar çıkarıyor.

Kırılgan bir ruhla yazdığı şiirlerinde yine de pasif ve durağan olarak gördüğü hayata dair umutlar biriktirdiği de trajik bir şekilde kitabın arka kapağında karşımıza çıkıyor:

‘tenimin yorulduğu yerde ağaçlar filizlenir

ben daima mayısa saklardım da

güz yapraklarını bir harfi yetiştiremezdim- bırak üçle beşi

benim su olacak kadar bileşenim yok

sen ne kadar bahsetsen de yeşilden

nedense sadece bir avuç çarşamba ekerim Latince bir dilde’

KİMDİR?

Gökhan Ertekin, 1988 Datça-Muğla doğumlu. Amatör olarak tiyatro ile ilgileniyor, öğrenimini Adnan Menderes Üniversitesi Felsefe Bölümünde sürdürüyor. Şiir, öykü ve deneme türünde yazdığı ürünler; Akatalpa, Eliz, Koridor, Şiiri Özlüyorum, Kurgu Düşün , Kurşun Kalem , Aydili, Sol Kültür dergilerinde yayımlandı ve yayımlanmaktadır. 14. Hasan Bayrı Şiir Yarışmasında birincilik kazandı (2011).

Ertekin’in Eserleri: Kirpik Ağrısı (Şiir, Sobil Yayınları, Nisan 2024)

Aşk Öyküleri (Kolektif öykü kitabı, tek öykü ile; Camgöz Yayınları, Ağustos 2024 / Haz: Kadir Aydemir-Tuncay Takmaz).

Ücra Tenler (Şiir, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Mart 2024)

Kitabın Adı: Ücra Tenler

Yazarı: Gökhan Ertekin

Sayfa: 56

Yayınevi: Kurgu Kültür Merkezi

2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali Merkezi Etkinlik Broşürü

2. Kültür ve Festivali’nin merkezi etkinlik broşürü yayınlandı. Broşürde İstanbul’daki etkinliklerin yanı sıra Amed (Diyarbakır), Dersim (Tunceli), Isparta, Antalya, Eskişehir, İzmir ve Ankara’da gerçekleştirilecek etkinliklerin bilgisine ulaşmak mümkün.

İstanbul’da 31 Mart tarihinde gerçekleştirilecek olan kapanış/ödül töreniyle sona erecek olan 2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat festivali kapsamında İstanbul yoğun bir program mevcut olacak. İstanbul’un pek çok semtinde semtlerde gerçekleştirilecek olan etkinliklerin yanı sıra, bu yıl ilki düzenlenecek olan Sohbetleri 2024, Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi Salonu’nda ve Yeşilçam Sineması’nda Yılmaz Güney’in yenilenen 11 filmi ile festivale katılan kısa film ve belgesel filmlerin seçkilerilerinin gösterimi ve Mephisto Kitabevi’nde festivale katılan karikatür ve fotoğrafların sergisi gerçekleşecek.

Etkinlik broşürüne,

http://issuu.com/yilmaz-guney-ksf/docs/2.ygksf-etkinlikler/3 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için: www.yilmazguneyksf.org 

Sonraki Sayfa »