Kedi Uzakta/Fareler Oyunda: Bir Oyun Dergisi
Yeni bir oyun kültürü dergisi, online mecrada yayına girdi: Fareler Oyunda. Ancak bu dergi, diğerlerine göre farklı. Oyundan sadece video oyununu, oyun yazısından da ‘inceleme’yi anlamıyor. Her türlü oyuna, tüm toplumsallığı ve tarihselliği içinde eleştiri getirmeyi, oyunlarla ilgili hikâyeler anlatmak gerektiğini düşünüyor. Mutfağında, oyun dergiciliği dâhil yayıncılığın birçok alanında çalışmış K. Mehmet Kentel, Yiğitcan Erdoğan ve Ezgi Keskinsoy’un yer aldığı derginin ilk sayısında farklı çehreleriyle ‘Oyun Mekânları’ masaya yatırılıyor. İlk sayının giriş yazısı, okurunu çağırıyor: “Bu dergiyi, dünya üzerine, hayat üzerine düşünen insanların okumasını istiyoruz. Bu dergiyi, oyun oynayan insanların okumasını istiyoruz. Bu dergiyi, oyun üzerine düşünen insanların okumasını istiyoruz.”
Derginin ismi, “kediler uzaklaşınca, fareler oynayacak” (“when the cat’s away, mice will play”) diye giden İngilizce deyişten geliyor. Bu denklemde kediyi, iktidarın farklı suretlerinin bir temsilcisi olarak gören Fareler Oyunda ekibi, “Kedilerin kolay kolay uzaklaşmayacağını, biz farelerin, kedilerle beraber, kedilere rağmen, kedilerden saklanarak, kedileri kandırarak, kedileri oynayarak oynamak zorunda olduğumuzu biliyoruz.” diyor.
Fareler Oyunda ekibi, bir buçuk senelik blog macerasını sona erdirip, yoluna e-dergi olarak devam etmeye karar verdikten sonra, Mart 2024’te ilk sayısını çıkarttı. İki ayda bir yayınlanacak dergiye katkı verenlerin listesi şimdiden oldukça kalabalık ve bu yazarlar geniş bir yelpazeden geliyor, geniş bir konu ve mesele yelpazesine sesleniyorlar. Oyun Mekânlarını, gerek oyunların oynandığı, gerek de oyunlarda temsil edilen mekânlar olarak irdeleyen yazarlar, İstanbul’a, mimariye, sokağa, yola, tuvalete, ofise, eylem alanına, basketbol sahasına, tiyatro sahnesine, Portal’a, Omikron’a, World of Warcraft’a değiniyorlar.
Kapak konusu dışında ise 19. yüzyıl masasüstü oyunlarındaki emperyal temsillerden, cinsiyetçi/cinsiyetsiz oyuncaklara, Diplomacy’e, çocukluk oyunları hakkındaki hatıralara ve tabii ki Hotline: Miami, Braid, The End gibi güncel video oyunlarına kadar, farklı meseleleri farklı şekillerde ele alan birçok yazı var.
Fareler Oyunda, okurunu oyuna ve sormaya çağırıyor.
Dergiyi okumaya başlamak için tıklayınız.
Kaos GL: 129. Sayı
Kaos GL #129 – Mart-Nisan, 2024
Madun konuşabilir mi?
Dosya yazarlarımızdan Serhat Celâl Birdal’ın hatırlattığı bir Spivak sorusu ile açıyoruz dergimizin sayfalarını: Madun konuşabilir mi?
“Ötekiler/Madunlar/Dışarıda Bırakılanlar” dosyamız, madun olmanın çeşitli bedenlerine bürünmüş yazılarla derlendi. “Madun kimdir?” sorusunun bin bir yanıtını arayarak, sanırım en çok şu sorunun yanıtını bulduk: Madun kim değildir?
Konuklarımız Serhat Celâl Birdal, Cihan Ertan, Nazan Üstündağ, Mehmet Can, Tuma Çelik, Hatice Çevik ve Helin Şahin… Dosya, Murat Köylü tarafından BDP Mardin Milletvekili Erol Dora; Emre Terekli tarafından Hasankeyf’ten atılanlara dair Berkay Kuyzu ve Elodie Eda Moreau ile yapılan söyleşilerle ses buluyor.
Dergiyi, Fransa’nın eşcinsel evlilikleri üzerine güncel tartışmalarını “Demokrasinin Yeni Eşiği: Herkes İçin Evlilik” yazısıyla dergiye taşıyan Tolga Bilener; Kahraman Çayırlı’nın “James Baldwin ile Cahit Zarifoğlu’nun sevgili olduğunu düşünsene! Olamaz mıydı?” sorusunu/sonucunu çıkardığı Tamer Sağır söyleşisi taçlandırıyor.
Canım Ailem sayfasının konuğu, bize lezbiyen kardeşini anlatan Canan Küçük; futbol sayfasının konuğu, futbolu bizlere yeniden tarifleyen Osman Bulugil; Kütüphane sayfasının yazarı “Cinselliği Kuramlaştırmak” ile Yıldız Tar oluyor. Hakan Bilge, “Kadının Gölgesinde İğdiş Edilen Erkek”; Zeynep Yanki, “Aile, toplumun en küçük faşizan kurumudur.”; Rebeca Sevilla, “Eğitim, ama kimler için?” ve Zafer Kıraç, “LGBT Mahpuslar” yazıları ile dergiye can veriyor.
Söyleşi sayfalarında Umut Güner, “Kayıp Şehir” dizisinin Duygu’su Ayta Sözeri’yi; Nevin Öztop, güçlendiren şarkılar üzerine Cenk Erdem’i, Hayriye Kara, gey mülteci Kasra’yı; Ömer Akpınar, İslam, göç ve LGBT’ler üzerine Ludovic Mohamed Zahed’i ağırlıyor.
“Feminizm”, 130. dergimizin dosya konusu… Bu sayfalarda buluşmadan önce, 16-17 Mart tarihlerinde Türkiye, Sırbistan, Arnavutluk, Tunus, Cezayir, Lübnan, Mısır, Ermenistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Gürcistan, Yunanistan, Kosova, Makedonya ve Filistin’den kadınların bir araya geleceği 2. Uluslararası Feminist Forum’da görüşmek üzere!
İçindekiler
“Müziği çekip alırsan hayatımdan yaşayamam, solarım.”
Arap, Müslüman, HIV+ ve eşcinselim, sırada ne var?!
“Mutsuz olacağına, yalnız ol” diyor bu şarkılar…
Cinselliği Kuramlaştırmak
Futbol, Reklâm ve Cinsiyetçilik
Demokrasinin Yeni Eşiği: Herkes İçin Evlilik
Kadının Gölgesinde İğdiş Edilen Erkek
Nasıl ve nerden başlayacağımı bilmiyorum. Çok dağıldım…
Madunu Dinlemek
LGBT Gündem
Bölgesel Ağ
Homofobi Karşıtı Buluşma
ARKA SOKAKLARIN BİBLOSU!
Beyoğlu Buluşmaları
155. Yılında Altıncı Daire-i Belediye’den Beyoğlu’na Bölgenin İdari ve Yerleşim Tarihi
İlber Ortaylı ve Sinan Genim
3 Nisan 2024 Salı, 18:30
Pera Müzesi Oditoryumu
Altıncı Daire-i Belediye’nin 155. Yıldönümü dolayısıyla Pera Müzesi ve Beyoğlu Belediyesi işbirliğiyle 3 Nisan Salı günü saat 18:30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda mimar Dr. M. Sinan Genim ve Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın katılacağı “Altıncı Daire-i Belediye’den Beyoğlu’na Bölgenin İdari ve Yerleşim Tarihi” başlıklı bir panel düzenleniyor.
Panel’de, Prof. Dr. İlber Ortaylı ve mimar Dr. M. Sinan Genim, Beyoğlu’ndan yola çıkarak fotoğraflarla İstanbul’un idari ve yerleşim tarihini anlatacaklar.
1857’de İstanbul on dört belediye dairesine bölünmüş, Beyoğlu ve Galata’dan oluşan Altıncı Daire ilk uygulamaların yapılacağı örnek belediye seçilmişti. Bölge, Avrupa’dan ithal mimarisi, belediye geleneğine alışkın zengin kozmopolit yapısıyla kentin kamu hizmetleriyle tanışacağı en ideal yerleşim alanıydı. Genellikle toplumun ileri gelen isimlerinden oluşan Beyoğlu’nun ilk belediye başkanları arasında ünlü ressam Osman Hamdi Bey de yer alıyordu ve bu görevi 1877’den Rus Harbi’nin sonuna, 1878 yılının başlarına kadar sürdürdü.
Etkinlik ücretsizdir.
İstanbul Edebiyatında Bir İstanbul Klasiği: Selim İleri
Nisan 5, 2024 by Editör
Filed under Duyurular, Edebiyat, Etkinlik, Roman, Sanat, Sanatsal Etkinlikler, Ustalara Saygı
Arka Oda Toplantıları devam ediyor…
İstanbul Edebiyatında
Bir İstanbul Klasiği: Selim İleri
Haydar Ergülen
12 Nisan 2024 Perşembe, 18.30
Arka Oda Toplantıları İstanbul Edebiyatı dizisinde Haydar Ergülen bu kez bir İstanbul klasiğini, Selim İleri’yi ağırlıyor. Sohbet konusu Selim İleri’nin İstanbul’u…
Son kitabı Yaşadığım İstanbul ile Aydın Doğan Ödülü’nü kazanan İleri, adeta tek başına bir “İstanbul Edebiyatı” oluşturuyor. İstanbul üzerine 8 kitabı bulunan yazar, bir “İstanbul Klasiği” olarak adlandırılmayı da hak ediyor.
Bugünün İstanbulu’nda gökdelenler, “rezidans”lar arasında kendini bir “dinozor” olarak gördüğünü belirten İleri, kendi İstanbulu’nda, yazarları, kahvehaneleri, pastaneleri, mevsimleri, semtleri, sokakları, insanları, çiçekleri, filmleri, yemekleri, görgüsü ve incelikleriyle yaşadığı İstanbul’u anlatacak.
Etkinlik ücretsizdir.
Türk Halkı 10 Yılda 1 Kitap Okuyor!
DES’in Kütüphaneler Haftası Ar-ge Raporu; Türk Halkı 10 Yılda 1 Kitap Okuyor!
DESAM’ın ‘Kütüphaneler Haftası’ dolayısıyla hazırladığı rapora göre; Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor.
Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, Türkiye’de kitap okunmamasının yapısal nedenleri olduğunu belirterek, okul öncesi dönemden üniversite eğitiminin sonrasına kadar kitap okumanın stratejik bir konu olarak ele alınmadığını söyledi.
Sendikanın düşünce kuruluşu olan DESAM tarafından hazırlanan “Eğitim ve Kültür Politikalarının Gençlik Üzerindeki Yansımaları” konulu rapor hakkında değerlendirmelerde bulunan Genel Başkan Gürkan Avcı, “Türkiye’de kitap okunmamasının nedeninin birey değil, ezberci ve sınavcı eğitim sistemidir. Kozmopolit ve taklitçi kültür politikaları başta olmak üzere eğitim sisteminin kendisidir. Sistem ve rejim kitap okumayı teşvik etmiyor. Böylece okumaktan, kitaptan, kültürel faaliyetlerden, bilimden, nitelikli gezi ve tatillerden, dünyayı tanımaktan uzaklaştırılan Türk insanı da sağlıklı kararlar veremiyor” dedi.
Kültür, eğitim ve bilim merkezleri olması gereken kütüphanelerin Türkiye’de kitap okutma stratejilerinin olmadığını, kitapların halen e-kitap haline getirilemediğini, oysaki çağımızda kitabın, okurun evine, otomobiline, ayağına kadar götürülmesi gerektiğini kaydeden Gürkan Avcı, günümüzde otomobilde, yolculukta, tatilde kitap okumanın önü açılmalıdır. Bunun için sesli kitaplar da yapılmalıdır. Klasik, eski kitap okuma alışkanlıklarımızı terk etmeliyiz. Özellikle gençliğe farklı bir stratejiyle kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız. Aksi takdirde okumayan gençlik ülke geleceğini karartacaktır, dedi.
“Türkiye’de son yıllarda uygulanan neo-liberal politikalar öncesindeki okuma alışkanlığı devam edecek olsaydı, Türkiye bugün bir başka Türkiye olabilirdi” diye konuşan Gürkan Avcı, Türkiye’de gençliğin geleceğe umutla bakması gerektiğini, sürekli şikayet etmekten vazgeçerek ülke sorunlarının çözümüne kanaat getirmesi gerektiğini ve dünyayı değiştirebileceğine inanması gerektiğini kaydederek, “Ama bugün geleceğini Avrupa Birliği’ne bağlamış, kaderini küresel politika yapıcılara teslim etmiş bir toplum var. Bunun yanında bilgili geçinen siyaset adamları bu toplumu çekip çeviriyorlar. Okuyanlar da aslında manipüle edilmiş şeyler okuyorlar. Neler okuyorlar bakarsak popülizm neyi basmışsa onu okuyorlar, dedi.
21. yüzyılda bilginin giderek daha fazla önem kazandığını, bilgisayar ve internet teknolojilerinin bilginin keşfedilmesinde, depolanmasında, dağıtım ve kullanımında “devrim” niteliğinde değişikliklere neden olduğunu fakat bilgi toplumunun görev ve rollerini değiştirdiğini söyleyen Gürkan Avcı, Türkiye’de kütüphanelerin bilginin üretim, düzenleme ve yayımına yeterince katkı sağlayamadığını ve çağa ayak uyduramadıkları için gereksinim duyulan bilgilerin hizmetinde stratejik görevlerini yerine getiremediklerini söyleyerek, “Türkiye’de kütüphanecilik hizmetleri toplumsal ihtiyaçlar açısından algı ve yaklaşım politikasızlığı nedeniyle ilgi görmemekte ve izole kurumlar olarak varlığını sürdürmektedir. Eğitim, kültür ve bilim araştırma açısından yeri çağdaş politikalarla belirlenemediği için kütüphaneler toplumsal katkılarını sağlıklı bir biçimde yerine getirememektedir” dedi.
Kütüphanelerle gençler arasında organik bir ilişki oluşturulamaması yanı sıra kütüphaneler bilgi, kültür ve eğitim arayan kişilere kaynaklarını en doğru, yeterli ve en kısa süre de ulaştıramadığı için kütüphaneler kuruluş amaçları açısından işlevlerini yerine getirememektedir şeklinde konuşan Gürkan Avcı, Öyle ki, bilgi sistemlerini tasarlamak kurmak ve kullanmak konusu başta olmak üzere bilgi sistemlerini kullanıcı gereksinimlerini belirlemek, kaynak seçmek düzenlemek, kullanıma sunmak konularında ve kullanıcılarla bilgi kaynakları arasında aracı görevini üstlenmek açısından kütüphanelerimiz hem nitelik hem de nicelik açısından oldukça çağdışı kalmıştır, dedi.
2009 yılı itibariyle Türkiye’de toplam 45 çocuk kütüphanesi, 14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane olmasına karşılık Almanya’da 10.531, İngiltere’de 4.620, İspanya’da 5.209 kütüphane bulunduğunu söyleyen BES Genel Başkanı Gürkan Avcı, şunları kaydetti:
Ülkemizdeki kütüphanelerin 52’si de çeşitli nedenlerle kapalı bulunmaktadır. 2024 yılı verilerine göre Türkiye’deki kütüphanelerde 13 milyon kitap olmasına karşılık, Bulgaristan’da 46 milyon, Rusya’da 739 milyon, Almanya’daki kütüphanelerde 104 milyon kitap mevcut.
Türkiye’de kütüphanelere kayıtlı üye sayısı 493 bin 500 iken, İran’da 7 milyon, Fransa’da 16 milyon, İngiltere’de 35 milyon kütüphane üyesi bulunuyor.
Almanya’da 7 bin 500 kişiye 1 kütüphane düşerken Türkiye’de 68 bin 500 kişiye 1 halk kütüphanesi düşmektedir ki öte yandan Türkiye’de 95 kişiye bir kahvehane düşüyor.
Kişi başına düşen kitap sayısı Almanya’da 25 bin, AB ortalaması 16 bin iken Türkiye’de kişi başına düşen kitap sayısı 6 bin olarak ortaya çıkıyor.
Almanya’da halk kütüphanelerinde çalışan kütüphaneci sayısı 8 bin 337, Fransa’da 7 bin 88, İngiltere’de 6 bin 978, İspanya’da 3 bin 794, Türkiye’de sadece 333 kişidir.
Türkiye’de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235’inci sırada yer alıyor. Sendikamız AR-GE Birimi DESAM’ın “Okuma Alışkanlığı” adlı raporuna göre Türkiye’de okunan kitaplar genellikle “siyaset, aşk, cinsellik” konularını işliyor.
Türk halkı, kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat zaman ayırıyor. Türkiye kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumunda.
Japonya’da toplumun yüzde 14’ü Amerika’da yüzde 12’si İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor.
Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor.
Oysaki günde en az bir saat kitap okunması gerektiğini, kitap okumanın kendini tanımanın, yaratıcı bireyler olmanın, mutlu ve güçlü bireyler olmanın en kestirme yolu olduğunu söyleyen Gürkan Avcı, Kitap okumanın Türkiye`nin geleceği açısından stratejik bir önem taşıdığına da işaret ederek, “Günümüzde ülke ve toplumlar var olma stratejilerini yaratıcılık sektörü üzerinden kurgulamaya başlamışlardır.
Artık toplumların yeraltı kaynakları eskisi kadar önem arz etmiyor. Nitelikli insan kaynağı giderek önem kazanıyor. Cep telefonu, diz üstü bilgisayar, internet ve ileri teknoloji ürünleri gibi dünyaya yön veren icatlar yeraltında bulunmadı.
Bunlar yaratıcı toplumların icat ettiği buluşlardır. Türkiye`nin parlak geleceği için muhataralı yeraltı kaynaklarına güvenmek yerine, okuyan toplumu inşa etmek gerekiyor. Tüm bilimsel araştırmalar yaratıcı olmanın kitap okumakla mümkün olduğunu gösteriyor.
Türk insanı okuma alışkanlığı kazanmadan yaratıcı bireyler çıkarması mümkün değildir, dedi.
ÜNİVERSİTE MEZUNU SAYISI 15 KAT ARTTI, KİTAP OKUMA ORANI YÜZDE 10 DÜŞTÜ
Türkiye’de bugün, 1965 yılına göre, üniversite bitirenlerin sayısının 15 kat artmasına rağmen kitap okuma alışkanlığının yüzde 10 daha düşmesinin üzüntü verici olduğuna dikkat çeken Avcı, “Evde anne ve babasını kitap, gazete okurken gören çocuğun kitap okuma alışkanlığı kazanması daha kolay oluyor. Evde kitaplığın olması, hatta çocuğun kendi kitaplığının olması, çocukta kitap okuma alışkanlığını sağlamakta büyük önem taşıyor” dedi.
Gürkan Avcı, Türkiye’de kitap okuma alışkanlığının artması için küçük yaştan itibaren kitap okuma alışkanlığı kazandırılması gerektiğini kaydederek anne babalara şu önerilerde bulunuldu:
“İlk yaşlardan itibaren anne babalar çocuklarına resimli öyküler okuyarak, okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmalıdır. Çocuğun okumaya olan ilgisini kamçılamak için en uygun dönem ise ilköğretim çağıdır. Bu yüzden, anne babalar ilköğretim 1 ve 2. sınıf çocukları için, metni uzun olmayan kitaplar, doğa, hayvan ve diğer çocukların da içinde yer aldığı bol resimli kısa öyküler, 2 ve 3. sınıf öğrencileri için tabiat veya insan hayatı gezi, serüven, coğrafya, ilk çağlara ait öyküler, okuma alışkanlığı konusunda etkili olabilir. 3 ve 4. sınıf öğrencileri için, cinsiyet farklılaşması ortaya çıkmaya başladığı için, sözcüklerin yer aldığı öyküler, giriş, gelişme, sonuç bölümlerini içeren öyküler daha uygundur. 4 ve 5. sınıf erkek öğrencileri için, bilim ve buluşlara, kız öğrencileri için, okul ve aile hayatını içeren konuların yanında, duygusal temaların yer aldığı öykü kitapları almak daha sağlıklı bir seçim olur.