Frida Kahlo: Bir Yaşamın Portresi
Ocak 10, 2024 by Editör
Filed under Büyük Sanatçılar, Duyurular, Röportaj, Resim, Sanat, Sanatsal Etkinlikler
1 Comment
Söyleşi / Salomon Grimberg
Frida Kahlo Bir Yaşamın Portresi
22 Ocak
Cumartesi
14:30
“Frida Kahlo, Bir Yaşamın Portresi” başlıklı konuşmada, Salomon Grimberg, Frida Kahlo’nun farklı yapıtları üzerinden, doğumundan ölümüne kadar olan süreci, kişisel ikonografisini belirleyen temel unsurları, sanatçının etkileyici yaşamının merak uyandıran noktalarını tartışacak.
Eleştirmen ve psikolog Salomon Grimberg’in Meksika sanatı ve Frida Kahlo üzerine pek çok yayını bulunuyor. Kahlo’nun yapıtlarındaki kişisel anlatımın psikolojik çözümlemeleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla da tanınıyor.
Pera Müzesi
İletişim
Meşrutiyet Caddesi No.65 34443
Tepebaşı - Beyoğlu / İstanbul
Tel : 0 212 334 99 00
Faks : 0 212 245 95 11
www.peramuzesi.org.tr
info@peramuzesi.org.tr
Ziyaret saatleri
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Pazar 12.00 - 18.00
(Müze Pazartesi günleri kapalıdır.)
Çizer Bengi Gençer ile Röportaj
Ekim 16, 2024 by wrzl
Filed under Bengi Gençer, Kara Kalem, Manşet, Röportaj, Röportajlarımız, Resim
Bengi Gençer birçok değişik mecraya eserler veren bir çizer. Masal, öykü ve ders kitapları için çizimler, ambalaj, banner tasarımı yapıyor, Tübitak Bilim Çocuk ve Tübitak Meraklı Minik çocuk dergileri için her ay farklı konuları çiziyor. ayrıca YemekName dergisi için oluşturduğu GülName karekterinin maceralarını her ay çiziyor. Geri kalan bilgileri sitesinden edinebilirsiniz. Biz de hiperaktif çizer Bengi Gençer’e merak ettiğimiz soruları sorduk o da bizleri kırmayıp cevapladı.
- Çizer olarak mı yoksa ressam olarak mı isimlendirme size uyar? Size göre ikisi arasındaki fark nedir?
Çizerim. Çünkü mütemadiyen çizerim. İllüstrasyon bir konuyu, hikayeyi anlatır. Amacı sanat değildir. Resimde yaptığınız işin hesabını vermek zorunda değilsinizdir.
- İlk ne zaman çizim konusuna merak sardınız? Ve bunun sizin mesleğiniz olması gerektiğine nasıl karar verdiniz?
Kendimi bildim bileli çiziyorum. Merak değil de içimde olan, içimden gelen bir şey olmuş olmalı. Mesleğim olmasına karar vermemse lise son sınıfa denk gelir. Yapmak istediğimin ne olduğunu biliyordum, hayatımı geçindirebileceğime de inanıyordum fakat bunu hangi bölümde hangi dalda okuyarak yapabileceğimi bilmiyordum. Böylece grafik tasarım okumaya karar verdim. Bu karar hayatımı kurmuştur. Hem eşimi hem işimi bu karar sayesinde buldum!
- Kağıt üzerine çizme ve tablet üzerine çizme arasındaki iyi-kötü yönler nedir? Kullandığınız ekipmandan biraz bahsedebilir misiniz?
İkisi de keyifli yöntemler elbette. Kalemle ne çiziyorsanız, dijital ortamda da onu çizersiniz. Tek farkı çizginizin dijital olmasıdır. Yöntem, teknik ayrımı yapmak istemem. Hangi malzemeyle olursa olsun, kâğıt üzerine çizmek, tabletle çizmekten çok daha gerçek. Kâğıda ve kaleme dokunuyor, varlıklarını hissediyorsunuz. Parmaklarınıza, yüzünüze, saçınıza boya bulaştırıyorsunuz. Boyalar bazen birkaç gün çıkmıyor. Sizinle her yere geliyorlar. Kâğıt veya benzer malzemelerle çalıştığınızda yaptıklarınızı anında geri alma şansınız yok. Bir şeyleri değiştirmek istediğinizde tekniğinizi konuşturmanız ve sabırlı olmanız gerekiyor. Dijital çizimde değişiklik yapmak çok daha kolaydır. Fakat hem resim hem program bilgisine sahip olmak gerekir. Masamda her zaman kurşun kalem, kuru boya, mürekkepli kalem, markör, fırça gibi malzemeler bulunur. Yıllardır biriken malzemelerdir bunlar. Kırtasiyeleri çok severim ama kucak dolusu alışveriş yapmam. Kalemim veya defterim bitene kadar yenisini almam. Malzeme konusunda müsriflik etmeyi sevmiyorum. Bir kurşun kalemi bitene kadar onunla neler çizebilirsiniz? Bunu denemeden bilemezsiniz.
- Freelance çalışmanın bir çizer olarak artı ve eksileri neler? Daha önce bir kurum altında çalıştıysanız karşılaştırır mısınız?
Sanıyorum freelance çalışmak hemen her meslek için benzer artı ve eksilere sahiptir. Ülkemizde freelance çalışma konusunda halen bazı önyargılar var. Benzer söylemlere benzer cevaplar vermek zorunda kalıyorsunuz. “Hayır pijamayla çalışmıyorum ve hayır Seda Sayan izlemiyorum.” Freelance çizer olarak çalışmanın benim için en büyük artısı, mesleğime daha fazla zaman ayırabilmek. En kötü yanı ise kendinize zaman ayıramamak. Tabii eğer hayır demeyi bilmiyorsanız.
Daha önce reklam ajansı ve uluslararası bir yazılım firmasında grafik tasarımcı olarak çalıştım. İllüstratör olarak 12 yıl boyunca hep freelance çalıştım. Kurumlar size belli mesai saatleri, sosyal ortamlar ve gününde yatan maaşlar verirler. Elbette bir kuruma bağlı çalışmanın da birçok olumlu yanı var.
- Çocuklar için bir şeyler üretmek nasıl bir duygu? Nelere dikkat ediyorsunuz ve Tübitak’la nasıl bir iletişiminiz oluyor?
Çocuklar için üretmek çok heyecan verici ve eğlenceli. En zor müşterilerdir çocuklar. Çünkü dürüsttürler. Eleştirileri, yorumları yetişkinlerin canını yakar. Her fırsatta onların fikirlerini almaya özen gösteriyorum. Onları heyecanlandırmak, meraklandırmak, hayal kurmalarını sağlamak, eğlendirmek ve mutlu etmek istiyorum. Binlercesinden bir tanesi bile bir gün illüstratör olmak isterse, dünyalar benim olur.
Çizdiğim çocukların yüzlerinde zaman zaman mahcubiyet, keyif, endişe gibi farklı ruh halleri bulabilirsiniz. Çorabının biri düşmüş, saçı bozulmuş, diğerlerine göre şişman veya kısa, gözlüklü veya çilli, farklı karakterlerde farklı görünümlerde çocuklar çizmeye özen gösteriyorum.
Her ay Tübitak Bilim Çocuk ve Tübitak Meraklı Minik dergileri için çiziyorum. İki dergi de benim için çok değerlidir. Derginin ekibiyle çalışmak beni çok mutlu bir çizer yapıyor. Dergiden yazı ve konuyla ilgili bilgiler geliyor. Bazen birlikte oturup konuşup karar vermemiz gerekebiliyor. Farklı konularda uzman kişilerin onayını alıyor. En başından beri “Bengi tarzında çiz” diyor olmaları beni çok mutlu ediyor. Konu elverdiği sürece ‘uçmak serbest’.
- Etkilendiğiniz ve sevdiğiniz çizerler kimler?
En çok etkilendiğim sanatçı kesinlikle Picasso’dur. Enerjisi ve zekası beni her zaman denemeye ve üretmeye motive eder. Can Göknil’i büyük beğeni ile takip ediyorum. İsim vermek çok zor çünkü her gün yüzlerce çizeri heyecanla takip ediyorum.
- İyi bir çizer olmanın olmazsa olmaz kuralları nelerdir sizce?
Olmazsa olmazı istek, sabır, gözlem,.. aslında daha bir sürü şey.
Olmasa da oluru çeşit çeşit, son model malzemeler.
Olursa olmazı ise kıskançlık ve hırs.
- Ambalaj tasarımından kartpostal ve banner tasarımına kadar çok fazla türde çalışıyorsunuz. En fazla keyif alarak ürettiğiniz dal hangisi? Ve Türkiye’de en gelecek vaadeden tür sizce neler?
En fazla keyif alarak ürettiğim kesinlikle anlık çizimlerdir. Çünkü orda müşterim benim. Elime gelen malzemeyle ne çıkacağını bilmeden çizmek, kendini ifade etmek dünyanın en eğlenceli işi olmalı. İçimden geldiği gibi çiziyor, kaygılardan uzak duruyorum. Anlık çizimlerimdeki rahatlık tüm diğer işlerime yansıyor. Onlara minnettarım.
- İnterneti nasıl kullanıyorsunuz, ne tür işlerinize yarıyor, sosyal medya size neler kazandırıyor?
İnternet olmazsa olmazım. Ama mobil internet kullanıcısı değilim. Aslına bakarsanız bilgisayarı ve internetsiz kalabilmeyi seviyorum. Sosyal medyada olduğum gibiyim. Hiç tanımadığım, belki dilini bile bilmediğim kişiler de, müşterilerim, komşum ve hatta babam bile beni takip ediyor. Olduğum gibi davranmazsam, hayat çekilmez olurdu! Gelen yorumları ve mailleri mutlaka cevaplıyorum. Yeni insanlar tanımak, yorumlarını, tepkilerini almak benim için en büyük kazanç.
- Sanatın başka dalları ile ilgili misiniz?
Elbette. Zaman ve koşullar doğrultusunda. Bir senedir seramik çalışıyorum. Üniversitede karanlık odada fotoğraf çalışmaktan büyük keyif alıyordum. Evimde atölyem var ama karanlık odam yok maalesef. Üniversiteye gitmeden önce birkaç yıl boyunca iki ayrı ressamdan dersler almıştım. Yağlıboyanın kokusunu hiçbir şeye değişmem. Her fırsatta boyalara bulaşırım. Oyuncak tasarımıyla ilgileniyorum son zamanlarda. Ama onu sanat dalı sayar mısınız, bilmem!
- Çizimle ilgilenen insanlara bir kaç tavsiyede bulunur musunuz? Neye önem versinler, nasıl bir çalışma mantıklı olur ve iş olarak artı ve eksileri neler?
Sadece ve mümkün olduğunca çok çizsinler. Malzeme ve tekniklere fazla takılmasınlar. Denemeye daima açık olsunlar. Çok incelesinler elbette fakat aradıkları şeyin dışarda değil içerde hem de çok içerde olduğunu hatırlatmak isterim.
- Gelecek ile ilgili ne hedef belirlediniz, ulaşmak istediğiniz nokta nedir?
Denemeye, üretmeye ve insanlara dokunmaya devam etmek.
Bengi Gençer‘e sorularımıza verdiği cevaplardan dolayı çok teşekkür ediyoruz. SanatLog.com
SanatLog-Canan Elçioğlu Röportajı
Nisan 28, 2024 by Editör
Filed under Ünlü Tablolar, Büyük Sanatçılar, Canan Elçioğlu, Kübizm, Manşet, Röportaj, Röportajlarımız, Resim, Sanat
Mimar Sinan Üniversitesi Resim bölümü mezunu Canan Elçioğlu, Vatikan müzesini gezerken gördüğü bir duvar halısıyla Pablo Picasso’nun savaş ve faşizm karşıtı ünlü kübist resmi Guernica arasında benzerlikler fark etti. Bu keşfin ardından “Picasso’nun Guernica Resminin Sanatsal Kaynakları” adlı tezi imzalayan Elçioğlu’nun resim sanatına katkısı -özellikle ülkemiz açısından- çok büyük diyebilirim… Kendisinin bu çalışmasının yurtdışına göre ülkemizde az ilgi görmesi ise bu konu ile daha çok ilgilenmemi sağladı. Bu sebeple, resim alanında en son yayımlanan Picasso’nun Guernica’sı adlı yazımdan sonra açıkçası Canan Hanım’a ulaşmayı çok istedim. Onunla bu söyleşiyi gerçekleştirdiğim için minnettarım ve kendisine çok teşekkür ediyorum. —Melike Karagül—
SanatLog: Sanatlog okurları için kendinizden bahseder misiniz?
Canan Elçioğlu: İnsanların hayatında önemsiz gibi görünen bir olay, bazen önemli sonuçlara yol açabiliyor. Öğretmen olan annem, önceden okuma yazma öğrenilmesine ve bilerek okula gidip de çocuğun kendini diğerlerinden üstün hissetmesine karşıydı; ama okul öncesi beni, Doğan Kardeş dergisine abone etmişler, belki bunun verdiği istek ve tabii derginin de çekiciliği sayesinde okumak benim için en zevkli eylem haline geldi. Bu da her şeyin başlangıcı oldu denebilir! Sonra lisede, çok sevdiğim resim hocamın yönlendirmesi ile, o zamanki adıyla, Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümüne, yani şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne girdim…
SanatLog: Sizi Picasso’ya çeken nedir ve ona olan ilginiz tam olarak ne zaman başladı?
Canan Elçioğlu: Picasso’ya olan ilgim ona karşı hissettiğim şaşkınlık ile başladı denebilir. İlla sempati ile başlamaz ki her ilişki! Çocukken onu acayip, hatta itici bulduğumu hatırlıyorum ama aynı zamanda içimde soru işaretleri yarattığını ve nedir bu adamın yaptıkları diye merak edip ona daha fazla baktığımı da hatırlıyorum. Galiba o zamanlar etrafta hep empresyonist ressamların resimleri dolaşıyordu ve resim diye en çok onları gördük ve şartlandık; neredeyse sanat budur zannetmek gibi bir gaflete düşecektik, ortaokul, lise yıllarında demek istiyorum. Sonra güzel bir şey oldu, İstanbul’a, bir Fransız Sanatı sergisi geldi, O zamanlar açık olan İstanbul Resim Heykel Müzesi’ndeydi bu sergi ve orada ilk defa gerçek bir Picasso resmi ile karşılaştım ve çarpıldığımı çok iyi hatırlıyorum. O resim büyükçe bir natürmorttu ve beni içine çekiverdi, başka resimlere pek bakamadım, yani diğerleri önemini kaybetti. Bana bu tesiri nasıl yaptığını daha çözemedim ama o gün bu gün hala aşkım devam ediyor. Kendisinin bu ilgiden haberi yok tabii, tanışmak gibi bir şansım da olmadı ama gene de onu iyi tanıdığımı sanıyorum.
SanatLog: Özellikle siyasi ve sosyal, uluslararası konjonktürde, Picasso’nun eserlerinin kendi döneminde ve günümüzde nasıl bir etki bıraktığını kendi açınızdan nasıl değerlendirirsiniz?
Canan Elçioğlu: Bu soru o kadar geniş kapsamlı ki, bir tez konusu olabilir, hatta birden fazla kitap çıkar bu sorudan. Picasso’nun bir sözü var, diyor ki: “Her zaman olduğu gibi şimdi de inanıyorum ki; manevi değerler ile yaşayan ve çalışan bir sanatçı, insanlığın ve medeniyetin en üstün değerleri tehlikeye düşerse buna kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır.” 1930’lu yıllara kadar Picasso, politik tarafı hiç yok gibi gözükse de, yukarıda söylediği söze göre insanlığın ve medeniyetin değerleri tehlikeye düşerse buna kayıtsız kalmayacağını açıkça belirtiyor. Gençlik resimlerinden de (mavi devri veya pembe devri) gördüğümüz gibi, çok duyarlı bir kişilik, ayrıca çok da sosyal bir yaşantı içinde her zaman, yani dünyadan haberdar. Buna kuvvetli bir bellek ve bilinç de eklenince, tabii ki politik olaylara karşı duyarsız kalmayacaktır. Olağanüstü durumlar her zaman sanatçıya zemin hazırlar. 1936–1937 yıllarında İspanya’dan gelen haberler o kadar trajiktir, memleketi o kadar kötü günler geçirmektedir ki, uzaktan duyduklarına son noktayı 26 Nisan 1937’de Guernica kasabasının, General Franco’nun rızası ile Alman Hava Kuvvetleri tarafından bombalanıp suçsuz halkın öldürülmesi haberi eklenince bardak taşar, tepkisiz kalması imkânsızdır artık, içindeki birikim sel olup akar ve Guernica resmi böylece oluşur. Guernica hem politik bir resimdir hem de sembollerle konuştuğu ilk resimdir denebilir. Resim o gün bu gündür hem savaşa karşı, hem haksızlıklara karşı, hem de faşizme karşı, bombalardan çok daha etkileyici bir silah olarak işlevini sürdürmektedir.
SanatLog: Öncelikle, bilirkişi olarak sizden ricam, Guernica’nın kompozisyonunu bizim için yorumlar mısınız?
Canan Elçioğlu: Guernica modern görünümünün altında, son derece klasik yapıda bir kompozisyona sahip, üç ana bölümden oluşuyor ama bu üçlü ayrı değil de iç içe geçmiş bir halde ve ilk bakışta üçgen bir kompozisyon görüyoruz. Veya resmin en önemli bölümü geniş tabanlı bir üçgenin içinde demek daha doğru. Bu siyah-beyaz ve grilerden oluşan resmin tansiyonu çok yüksek, yani resmin içinde bir titreşim var, bu da yalnız konusundan değil, sanatçının bilerek ve isteyerek yaptığı bu komposizyondan oluşuyor. Picasso’nun kendisi de zaten, benim resmim can acıtır diyor! Bu modern görünümünün altındaki klasik kompozisyonu ile Guernica çok sağlam bir resim.
SanatLog: Herkesin merak ettiği, sanat tarihini değiştiren ve uzmanları ikiye bölen Picasso’nun Guernica’sındaki keşfiniz… “Masumların Öldürülmesi” adlı halı ile Picasso’nun Guernica’sı arasındaki benzerliği fark ettiğiniz ânı bizim için tekrar paylaşabilir misiniz?
Canan Elçioğlu: Eşimle gittiğimiz bir Roma seyahati sırasında, tabii ilk işimiz Vatikan Müzesini görmekti, biz de öyle yaptık. Sistine Chapel’a giden koridorda (halı galerisi) kalabalığın içinde zar zor yürürken, duvarda sıra ile asılı büyük halılardan biri dikkatimi çekiverdi. “Guernica gibi”, dediğimi hatırlıyorum. Eşim de ne alaka diye bir baktı haklı olarak, çünkü 16. yy’dan kalma büyük, klasik halılardı hepsi ama ben kompozisyonu benzettim; hatta aynı buldum denebilir, hâlâ da öyle düşünüyorum ve her gün daha çok inanıyorum ki bu halıyı Picasso, Guernica resmine, hem konu, hem de kompozisyonu olarak örnek almıştır.
SanatLog: Bu iki eser arasındaki benzerliğe geçmeden önce Picasso’nun Guernica’yı yaparken etkilendiğini düşündüğünüz bu halının geçmişinden bahseder misiniz?
Canan Elçioğlu: Vatikan Müzesi’ndeki, Masumların Öldürülmesi isimli büyük halı (574×365 cm) 16. yy’da Raphael okulunun öğrencileri tarafından çizilen kartonların, Brüksel’de Pieter Van Aeist atölyesinde mükemmel bir şekilde dokunup Roma’ya gönderilmesi ile ancak 1531 yılından sonra Vatikan’da sergilenmişler. Hepsinin konusu İncil’den, İsa Peygamberin hayatından sahneler olan bu büyük halılar gerçekten mükemmel. Müzede, halıların ne zaman sipariş edildiği ve bu güçlü desenlerin kimin tarafından çizilmiş olduğu konusunda kesin cevaplar vermektense, tahminen Raphael öğrencilerinden Giulio Romano tarafından çizilmiş olabilir deniyor. Sipariş tarihi de kesin olmamakla beraber, 1 Mayıs 1519 tahmin edilmekte, eğer bu tarih doğru ise Raphael hayattadır ve ona sipariş edilmiştir; fakat Raphael’in 1520 ilkbaharında ölümü ile başlanması biraz zaman almış ve ancak dört sene kadar sonra başlanabilmiştir. Brüksel’e sipariş edilen ve dokunan halılar aslında 12 adet olmasına rağmen, günümüzde 9 tanesi Vatikan’da bulunmaktadır.
SanatLog: Sizden ricam bu iki eser arasındaki benzerliği ve hangi noktada farklılıklar gösterdiğini bizim için açıklayabilir misiniz?
Canan Elçioğlu: En başta söylenmesi gereken, bu iki eserin fiziksel benzerliklerinden önce, ruhen bir benzerlik de taşıdığı, yani benim görüşüm bu tabii, başka bilirkişiler bunu paylaşmayabilir ama ben işlenen konuyu da aynı buluyorum ve yüksek tansiyonlarını da iki eser arasındaki ortak nokta olarak görüyorum. Mesela ilk bakışta, ortadaki ışıklı üçgeni her iki resimde de görürüz ve halıdaki insan figürleri adeta bir kumaş dokur gibi iç içe geçmiştir; ama gözü yormaz, bakanı kaçırmaz, tam tersi bizi çeken ve rahatça baktıran kompozisyonlar her ikisi de. Halıda tam on dört figür bulunmakta ama bunlar öyle bir yerleştirilmiş ki, gözü yormuyor, sahne rahatça görülmekte. Guernica’da ise daha az figür var ama hareketlilik bize sahneyi kalabalık gibi gösteriyor. Bu iki resim arasındaki benzerlikler; halıda orta ve üstteki saçı tutan askerin kolu, Guernica’da lambayı tutan kol olmuş. Kolun altındaki saçları uçuşan kadın profilini, Picasso aynı yere, aynı dehşet ifadesi ile koymuş bulunuyor. Halıda solda, kucağındaki çocuğu kurtarmaya çalışan kadın, Guernica’da da solda boğanın altında yalvarmakta. O kadının altında yatan askerin bıçağı tutan kolu, halıda da soldaki askerin bıçak tutan koluna benziyor. Bu misaller daha çok var, diğer kadın figürlerine de dikkatli bakılırsa, benzerlikleri açıkca görülür. Bu kadar çok sayıda paralellik tesadüf olamaz sanıyorum. Ama tabiidir ki, bu iki eseri yan yana koyunca, aralarındaki dört yüz senelik zaman ve tarz farkı, bize ilk bakışta çok fark varmış gibi gelebilir; ama biraz dikkat bilmeceyi çözmeye kâfi gelecektir.
SanatLog: Bu önemli keşfiniz ABD’deki ve Avrupa’daki sanat çevrelerinde nasıl bir etki uyandırdı ve ABD’de yankı uyandırdığı kadar Türkiye’de nasıl karşılandı?
Canan Elçioğlu: İnandığım bu tezin ABD’de yayınlanması için pek de uğraşmadım doğrusu. Türkiye’de ilk defa “Türkiye’de Sanat” dergisinde yayınlanmıştı. New-York Times gazetesinin o zamanki Orta-Doğu sorumlusu olan Stephan Kinzer bunu gazetesine haber yapmayı teklif etti ve ben de gidip NYT ile görüştüm. Bana pek güvenmediler, belki de kendi bilgilerine güvenmemiş olabilirler. Böyle bir iddianın sorumluluğunu alamayız gibi bir şey söylendi zaten, orada iki Picasso uzmanına sorup ondan sonra yayınlarız dediler. Onlardan ilki olan Robert Rosenblum hemen reddetti, yok öyle şey dedi ve ikinci uzmanın (John Richardson) kabulu de işe yaramadı, belki de iyi oldu böylesi. Türkiye’de ise Hürriyet gazetesi geçen sene bastı, biraz ilgi gördü ama bir yorum yapan olmadı maalesef, fakat bu ayın başında “Der Standart” isimli Viyana’nın saygı duyduğum bir gazetesinde basıldı ve ilgilenenler oldu, en hoşuma giden tarafı, enteresan yorumlar yapıldı, bakalım nereye kadar!
SanatLog: Bu keşif hayatınızın dönüm noktası olsa gerek, bu dönemden sonra yaşamınızda ne gibi değişiklikler oldu acaba?
Canan Elçioğlu: Hiçbir değişiklik olmadı sanıyorum ama kafanızı devamlı meşgul eden bir konunuz varsa eğer, ufak dertler siliniyor, hayat daha temizlenmiş gibi, mutluluk bu olmalı diye düşünüyorum. Picasso’nun sözüdür: “Sanat, hayatın tozunu alır.” demiş. Doğrudur.
SanatLog: Bu konu üzerindeki “Picasso’nun Guernica Resminin Sanatsal Kaynakları” adlı tezinizden ve üzerinde çalıştığınız kitabınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
Canan Elçioğlu: Bu konuya sahip çıkabilmek veya daha derinlere inebilmek için doktora tezimi kendi üniversitem olan Mimar Sinan Üniversitesi’nde yaptım ve 2024 yılında tamamlandı. Tez hocam Prof. Dr. Kemal İskender’in yönlendirmelerinin de çok katkısı oldu tezin gelişmesine. Gerekli kitapları o da bana söyledi. Bizde bu konuda yayınlar yok denecek kadar az, yurt dışında kütüphanelere giderek ve kitaplar ısmarlayarak çalışabildim. Bu konuda yeni ulaştığım bilgilerle beraber tezimi bir kitap haline getirmek için çalışıyorum ama yeni yeni açılımları olan bu konu beni daha çok meşgul edeceğe benziyor.
SanatLog: Avrupa’daki sanat tarihçilerinin bu benzerliği fark edememeleri ilginç olsa gerek, acaba birtakım çevrelerden çekinmiş olabilirler mi ya da Picasso ile özdeşleşen bu eserin büyüsüne dokunmak istememişler midir?
Canan Elçioğlu: Hayır çekinmiş olamazlar, Batılı aydın doğru bildiğini saklamaz, söyler, daha şimdilik onlar bu bilgiye ulaşmamışlar; yoksa Picasso kadar, özel hayatı hallaç pamuğu gibi atılmış bir sanatçı daha bilemiyorum. Bir kitaplığa gidiyorum, bakıyorum 1700’den fazla Picasso kitabı var, bir diğeri bakıyorum daha fazla, inanılmaz. Bu resim bir tabu olmuş denebilir ama Picasso’nun kendi sözü var, “Kötü ressam taklit eder, iyi ressamlar çalar.” demiş, buyurun bakalım! Zaten “Ben sadece kendimi tekrar etmem, kendimi örnek almam; ama başkalarından alırım” da diyor. Çok kuvvetli bir kişilik.
SanatLog: Tarihin en etkileyici politik eserlerinden biri olan Guernica, uluslararası karar alma mekanizmalarında bile etkili olmuştur ve olmaktadır. Örneğin 5 Şubat 2024 yılında, New York’ta bulunan Birleşmiş Milletler binasının Güvenlik Konseyi odasında ABD’nin Irak savaşına ilişkin basına demeç verirken tablonun goblen kopyasının üstünü kapatmaları trajikomik bir hadise olsa gerek. Ayrıca 2024’te İstanbul’da Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşen Picasso sergisine Guernica’nın gelmemesini de ekleyebiliriz. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Canan Elçioğlu: Evet, bu olay dünyamızın halini açıkça göstermekte, talihsiz bir olay gibi görünse de, Guernica savaş karşıtı işlevine devam etmiş oldu. Irak savaşını meşrulaştırmak üzere yapılacak konuşmada bu resmi örtmek gerek diye düşünüldü, demek ki tehlike fark edildi yani Guernica hâlâ canlı ve işine devam etmekte. Bu sadece gazetelere haber olmadı, bazı kitaplara da geçti. Bizde bir laf vardır: “Şerdir, hayır olur; hayırdır, şer olur.” diye. Tam da öyle oldu, ters tepti yani!
SanatLog: Özellikle merak ettiğim bir konu var: Bildiğim kadarıyla Picasso sanatını siyasetten uzak tutmak istemiştir; ama başaramamıştır. Picasso’nun ilk gençlik yılları, Barselona günleri ile son yıllarını karşılaştırırsak, bu durumun sanatına nasıl yansıdığını değerlendirebilir misiniz?
Canan Elçioğlu: Picasso her türlü insanlık dramına karşı tepkisini, yukarıda yazdığım sözü ile kendisi cevaplamış oluyor zaten, gerektiği anda tavrını koymaya hazır ve koyuyor. Barselona’daki ilk gençlik yılları ile son seneleri arasındaki farka gelince… Bu soru da çok geniş kapsamlı. Barselona gibi yeniliğe açık, Avrupa’daki değişimleri ilk olarak hisseden, genç aydınları çok olan, 19. yy’ı erkenden bitirmiş, 20. yy’ı karşılamaya hazır bu şehre Picasso 14 yaşında geliyor. Burası onun hayatın içine balıklama daldığı yer, karakterine en fazla katkısı olmuş şehir denebilir. O yıllardaki ressam, yazar arkadaş grubu da çok enteresan kişilerden oluşuyor. Son yılları ise tam tersi, pek sosyal olmayan bir halde geçiyor ki (ikinci karısı Jacqueline biraz eşin dostun ayağını kesmiş), dost onu hayata bağlayan en önemli faktör olduğu halde, çünkü onlardan şarj oluyor, onlardan aldığı enerji ile yaratıcılığını devam ettiriyor. İzole bir hayatın içinde olduğunu, son senelerin resimlerinde eski gücünü kaybetmiş olmasından tahmin edebiliriz belki de. Ama yaşlanmak denen faktörü de unutmamalıyız. Picasso’ya haksızlık etmek istemem doğrusu.
SanatLog: Yakın zamanda geçekleştirmiş olduğunuz Barselona gezinizden ve Picasso Müzesi’ndeki izlenimlerinizden bahseder misiniz?
Canan Elçioğlu: Barselona’daki müze, harika bir eski binanın içini modern mimariye dönüştürerek yapılmış, çok büyük olmayan ama çok enteresan olan bir müze. Picasso’nun çocukluk yıllarında ve ilk gençlik yıllarında yaptığı ufak tefek resimlerden tutun da, yarışmaya katılıp ödül aldığı büyük resimlere kadar, klasik tarzda tam da ressam babasının isteği doğrultusunda resim serüvenine başladığını ve sonra kendini bulmuş, özgür bir adam olarak yaptıklarını yan yana görmek şansı olan bir müze. Beni en çok etkileyen, Velasquez’in, Madrid’de Prado Müzesi’nde bulunan, Las Meninas isimli çok gerçekçi, meşhur yağlı boya tablosundan esinlenerek yaptığı galiba 46 adet resmi görmek oldu. Bir resim, bir başka sanatçıyı nerelere götürebilir, ne kadar değişiklik, ne varyasyonlar sunar diğer sanatçılara, bizdeki âşıkların atışmasına benzer, ressamların atışmasını görmek keyfini orada yaşadım.
SanatLog: SanatLog’a ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederiz efendim.
Canan Elçioğlu: Bu güzel sorulara teşekkür ediyorum, çok keyifli oldu benim için.
Söyleşiyi Gerçekleştiren: Melike Karagül
……….
EK:
Canan Elçioğlu’na Göre “Masumların Öldürülmesi” ve “Guernica”nın Benzeşen Yanları:
1. İlk anda göze çarpan, ikisinin de orta kısmının ışıklı bir üçgen kompozisyonun içinde olması.
2. Halıda en sağdaki kadın, Guernica’da kolları yukarı uzanan kadın olmuş.
3. Halının üst kısımdaki askerin kolu, Guernica’da lambayı tutan kola dönüşmüş. Kolun üzerindeki örtü Guernica’da da var.
4. Guernica’da kolun altındaki yüz, halıda da aynı dehşet ifadesi olan profil.
5. Guernica’da tam ortadaki şaşkın kadın figürü, halıdaki çocuğu öldürülen kadının dehşetli yüzü.
6. Guernica’da en alttaki kılıcı tutan kol, halıda çocuğu öldüren askerin bıçağı tutan kolu.
7. Halıda sol baştaki kadın, Guernica’da çocuğunu kaybetmiş olarak resmedilmiş.
8. Halıda olmayıp Guernica’da olan iki temel figür boğa ve at. Bunlar Picasso’nun ömür boyu resmettiği İspanya’ya ait iki figür. At boğa güreşinde kurbandır, buradaki at da kurban, hatta resmin en önemli figürü at. Guernica’daki boğa ise halıda da var olan kaba kuvvetin temsili.